Necdet KALENDER


Hocam Adil Özberk, Gaziantep’in Şehreküstü Mahallesi’nde dünyaya geldi.
Babası Ali Efendi’dir. Dini ilimlerde geldiği noktada büyük katkı dedesinindir. Anne tarafı Şerif Efendi’ye dayanmaktadır. Dedesi, ilim tahsilinde en büyük yön verici ve destekçisidir. İslami ilimler yolunda en büyük tavsiye olarak torununa demiştir ki; “yapacağın ilim okuma yolunda ne yaparsan en iyisini yapacaksın.” Onun içindir ki hocam iyi Kur’an okuyan, fıkıh konularına en iyi şekilde vakıf olan, hem İslam hukukunu, hem de beşeri hukuku en iyi şekilde bilen birisidir. Mısır El-Ezher Üniversitesinin denkliği iptal edildiğinde Bağdat Üniversitesi’nde ikinci üniversiteyi bitirerek Türkiye’ye dönmüş, kendisine yapılan maddi ağırlıklı teklifleri elinin tersi ile itip Gaziantep’e hizmeti şiar edinmiştir. Gaziantep o zamanlar Güneydoğunun eğlence yeri. Batakhaneleri, pavyon, bar alemi olan bir şehir. Civar illerden özellikle Antep’e gelirlerdi. Yani günah ve haramların şehrine, eğlenmeye… Gerisine siz karar verin böyle kültürü olan şehirde sizce nasıl insan çıkar? Fakat Rabbim dilerse ne olmaz ki? İşte böyle bir zamanda geldi hocam Antep’e. Yıl 1968-69… 20 yılını ilim, irfan ve dine hizmet için adamış İslam fedaisiydi. Hafız olmuş, Kur’an ahlakını yaşamak hususunda ömür boyu hassasiyet göstermiş, Gaziantep’te uzun yıllar, imam hatip okulunda öğretmenlik, camilerde, derneklerde, vakıflarda, gündüz ve gece Kur’an kurslarında önderlik yapmış, vaaz ve Kur’an hizmetini yaşatmak için, ilim için Mısır Ezheri’ne talebe yollamış, gönül ve hizmet insanı Adil Hoca’m…

Yıl 1978. Ağa Camisi ile Sebze Hali arasındaki sokağın adı Kalender Sokak. Caddelere vatana hizmet eden büyüklerin adları verilir, örneğin Şahinbey gibi. İşte biz de Şehreküstü Semti Şahinbey Mahallesi Kalender Sokak’ta oturuyoruz. Hocamla tanışmam bana göre ilginçtir. İşyeri ile evimiz arası yakın olduğundan cuma namazı için eve gelir, abdest alır, Ağa Camisine cuma namazına giderim. O zaman Zafer ve M. Barış isminde iki oğlum var. Bazen namaza beraberimde götürürüm, fakat cuma günü tek başıma giderim. Aslında hocam imam hatipte Kur’an-ı Kerim derslerine giriyordu. Fakat o yıl hocamı bazı şeyler bahane edilerek okuldan uzaklaştırdılar. Hocam da toptan bakkaliye işyerinde bulunur yakın olduğu için Ağa Camisine namaza giderdi. Cuma namazı çıkışında hocamla karşılaştık. Selam verdim, aldı. Caminin çıkış kapısı karşısında köşede mısır pişirip satan bir satıcı var. Cuma günleri cemaatin çıkışında müşteri bekler. Ben de mısır almak için yaklaştığımda mısır seçerken hocam da müşteri olarak geldi. “Darı seçiyorum hocam” dedim. “Seç bakalım bir tane de bana” dedi. Darıları aldım. Birden koluma girdi. Bir sıcaklık hissettim. Aman Allah’ım, Adil Hoca ile kırk yıllık dost gibi yan yana eve kadar yürüdük. Eve girdim bu manevi sıcaklık günlerce beni ısıttı. Ta ki Hüseyin Paşa Camisinde gece Kur’an kursu açıldı. Hocam ders verecek, kayıtlar alınıyor. Ben yanımdaki işçileri de kendimi de kayıt ettirdim. Gece kursu başladı. Hocam önce bizi
Kur’an bilenler ve yeni başlayanlar olarak iki kısma ayırdı. Kur’an bilenlerdenim güya! Bizi tek tek dinledi. Ben tecvit görmemiştim. Yasin, Tebareke, Amme ezberimdi fakat sınıfı geçemedim. Hocam “bana bir elif cüzü getir seni ben okutacağım” dedi. Kur’an ve manevi hayatım başladı, ama nasıl başlama… Yaş 32-33, kurs 50-60 kişi, kalabalık. Cumayı cumartesiye bağlayan gecelerde hadis dersi var. Talebe aç geliyor. Ders 10-11’i buluyor. “Bunlara köfte ve çeşitli yemek yapalım” derdi ben hizmet olarak bu görevi üstlendim. Çiğköfte olmadığı günler bizim hacı hanım o
günkü yemek hazırlığını yapar, ben de çocuklarımla derse devam ederim. Kur’an-ı öğrendik. tecvid-mahrec derslerini kısa özlü, en güzel anlayacağımız şekilde öğretti. Fakat benim boğazımda faranjit var. İyi kulak ve makam yok. Kur’an-ı okuyorum ama güzel dinleyenlerim var güzel dinleten yok o zaman. Ben, hocama nasıl faydalı olabilirim düşüncesindeyim. Hizmet etmeyi çok seviyorum. Hocamın hizmetkarı, yardımcısı, gerçek dostu olma yolunu seçtim.

Gece kursumuz devam ederken hocamın hedefi Ezher’e talebe göndermek. Yetişen talebelerinden önce küçük olan Hoşgör Kur’an Kursu için öğretici öğretmenler çıkmasını istiyordu. Bu sırada gündeme geldi ve Hoşgör Külliyesinin de temeli atıldı. Hedef Gaziantep’te küçük Ezher. Kabiliyetli gençler seçildi. Özel fıkıh, usul, kıraat, Arapça verilmeye başlandı ve ilk on kişi Mısır’a gönderildi. Bir gün
sordum; “Hocam bunun yarısı, başarılı olur mu?” dedim. “Kalender on kişiden bir kişi olsa bize yine yeter.” dedi. Şükürler olsun on kişiden beş altı kişi başarılı olmuş ve on kişi ölene kadar talebe. İnşallah yetişen talebeler de yenilerini gönderecektir.

Kadir Gecesi
Hüseyin Paşa Camisinde Kadir Gecesi yaz mevsimine geldi. Akşama hazırlık
var. Biz de ailece, cami kurs hücresinde iftar yapacağız. Diğer esnaf talebede de ailece iftar var. iftar ezanı okundu, iftar yemeğimizi yedik yemedik camiye akın akın cemaat geliyor. Erken gideyim, yer bulamam endişesi. Hilmi Latifoğlu bayanları cami içi taht kısmına almayalım diye görevlendirilmişti. Bayan cemaat Hilmi Hoca’ya şiddetle tepki gösterdi. Üzerine yürüdüler. Hilmi Hoca bıraktı kaçtı. Kalabalık o kadar çok, Sarı Mektep dediğimiz Cumhuriyet İlkokulu balkon kısmı dolu. Cami bahçesi doldu. Cami ile okul arasında bir kapı var bilenler bilir, okulun bahçesi
cami bahçesinden büyük. Bayan cemaat okulun demir kapısının kilidini kuvvetli baskı ile kırdılar. O zaman Gaziler Caddesi trafiğe açıktı, Allah selamet versin, Trafik Müdürü Haşim Bey Güzel Otel tarafında yolu trafiğe kapattı. Cami hizasına gelen ve daha dışarı kısma kadar Gaziler Caddesi’ni cami cemaati doldurdu. Antep böyle kalabalık bir Kadir Gecesi ihya etmedi Allahu alem yapılan vaiz, nasihat, zikir, Kur’an ziyafeti ile… O gece Kadir gecesiydi. İçinde olana ne mutluydu…

Hocama Hizmet İçin Araba
Bazı nedenlerden dolayı hocama hizmet etmem gerektiğini kavradım. Allah’a dua ettim. “Ya Rab bana hocama hizmet etmeyi nasip et” dedim ve hizmet başladı. Zeynel Abidin Polattaş Kayaönü Mahallesi’nde bir cami yaptırdı fakat içinin Bülbülü yok. Hocam cuma geceleri için vaaz, sohbet ve zikir yapması için davet edildi. Cuma günü içinde kendisini evinden almak için araba ve şoför tahsis edildi. Fakat ne hikmetse şoför geç geldi. Şoför gelmeyince kendi bir piyasa arabası çağırır, parasını cebinden verir. Fakat beklemek, bekletilmek kendisini üzer. Serzenişte bulundu. İşte o günlerde yine rabbime müracaat ettim. “Allah’ım bana bir araba almayı nasip et. Hocama böyle de hizmet edeyim” dedim ve hizmet arabası geldi. Tuhafiyecilik yapıyorum ve o yıl İstanbul’dan Anadolu’ya mal taşıyan nakliye arabalarında grev var. Nakliye hamalları İstanbul’dan bir gram mal çıkmasını istemiyorlar. Zorlu dönem, sağ-sol ve anarşi var. Kuvvetli olanın sözü geçiyor. Hamalların da fırsattan istifade ücretleri artıyordu. Fakat iş grevle neticeleniyor. Kışlık sezon başlıyor, bizim en fazla iş yapma zamanımız. Kışlık giyim satışı işi yapmam için mal olması lazım. Dövünmeyeyim ama araba gelecek nasıl mı? Üç esnaf kafa kafaya verdik.
İstanbul’a gidelim bir kamyon tutalım diye düşündük. Ekseri mal alma mekanlarımız Kapalıçarşı, Yeşil Direk, Mahmut Paşa semtleri. Netice malları aldık. Kamyona yükledik. Antep’e malları indirir indirmez müşteri başımıza yığıldı. Toptan da satıyorum çünkü memlekette sezon başı mal yok ama bizde var. Gelen mallar bir anda bitti. Elimizde peşin para var hem de… Araba parası. Şu Allah’ın hikmetine bakın arabayı aldım. Hocama hizmete başladım. Artık kapıda araba beklemek yok, hizmet var artık. Hocamla birlikteyim. Hizmetteyim Rabbime hamd olsun. Hocam Şıhcan
Caddesi’nde oturuyor. Yeni evi Mehmet Akif Camisinin yanında, yeni eve geçtiğinde ben hizmetten mahrum kalacağım. Hocam dedi ki “merak etme bizim apartmanın karşısında sana ev buldum.” Hocam bana ev bulmuş hem de yanı başında. O ev kısmet olmadı ama başkası oldu. Hizmete devam…

Mehmet Akif Camisi Hatırası
Mehmet Akif Camisinde hocamla sabah ve yatsı namazında beraberiz. Cami
içinde bir lojman var. Dernek alt tarafını kurs olarak düşünmüş. Fakat faaliyette değil. Hocama “Buraya gece faaliyet gösterecek Kur’an kursu açalım” dedim. Fazla sıcak bakmadı. Bir hafta sonra konuyu tekrar açtım. “Talebe bulamazsın burada geliri iyi olanlar var. Onların çocuklarını getirmek zor” dedi. Fakat ben duramıyorum yerimde. Bir hafta sonra yine konuyu açtım. “De bakalım aç da görelim” dedi. Ben, iki yeğenim ve bir tanıdığın çocuğu başladık. Hocam yatsıyı kılar, kursa gelir, kendisinin özel odası var. Orada Kur’an okur, kitap okur bize bakar. Dört kişiyiz kafayı çevirir gider. Günler böyle geçer. Ben Rabbime yalvarır, talebe arz ederim. 5-6 kişi olduk. Hocamda tık yok. Bir kurs gecesi içeriye bir iki genç geldi. Bize Kur’an dersi verin dedi. Kulun isteği iki göz Allah derim. İkinci derste baktım ki, o iki kişi ile 15-20 kişi geldi. “Yahu siz nerden geldiniz de Kur’an öğreneceksiniz.” dedim. “Biz Türk illerinden geldik. Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan. Türk Dili Üniversite hazırlığı yapıyoruz. Burada kalıyoruz. Kur’an kursu yazısını gördük geldik.” dediler. Sınıf oldu 25-30 kişi. Hocam namazda çıka geldi. Yüzünün sevimliğinin memnuniyetini sizin de görmenizi isterdim. Kursa mahalledeki çocuk, genç ve orta yaşlı bir anda peşi peşine gece kursumuza akın ettiler. Sayımız 50-60 kişi oldu. Kursumuza sığmıyorduk. Hocamızın sevinci, ta ki kursumuzda vefat edinceye kadar sürdü, şu anda kursumuzun talebeleri ve oğlu Salih, yeni yetişen gençlere ders verme hizmeti yapıyor. Allah’ım kıyamete kadar bu kursu devam etmeyi, talebelerle dolup taşırmayı nasip etsin. Kursumuzda sağlığında sabah namazından sonra her gün vefat edene kadar hadis dersi yapıldı. Kursumuzda Ezher’den yetişen hocamız talebesi her gece çeşitli dini dersler vermektedir. Allah bu hizmetleri daim etsin…

Niyeti Bozma
Yine Hüseyin Paşa Camisi, bir Ramazan cuması. Irak Devlet Başkanı Saddam, Kürtleri bazı şeyleri bahane ederek kıyım ve zulüm ile Irak’tan kovmak istedi. Saddam’ın korkusu ile Türkiye sınırına Kürtler yığıldı. Neticede onlar da Müslüman’dı. Türkiye onlara sınırda yardım etti. Bu arada Diyanet camilerden para toplanmasına karar verdi. O gün cuma namazında hocamız ateşli vaaz etti. O zaman Antep’te şehir merkezinde yüz elli yedi cami var. Yekün toplanan para elli dört milyon lira. Yalnız hocamın himmeti ile toplanan para 9.800 TL. Düşünün! Yüz elli altı cami nere bir cami nere. Toplanan para miktarı belli olunca cami dernek başkanı ellerini ovuşturdu. Hocam dedi, camimizin ihtiyaçları var. Toplanan para
da yüklü miktarda. Bu paradan alalım dedi. Hocam şöyle bir baktı, “Hacı Bey seni sevmesem? Biz bu parayı bu niyetle topladık biz de niyet neyse oraya göndeririz” dedi ve döndü bana “Oğlum, kalandan hiç bir zaman niyetinizi bozmayın.” dedi. En büyük dersim “niyeti bozma” oldu…

Hanım Boşama
Şıh Camisinin manevi havasını yaşayan bilir. Şıh Camisinde hocamın odası gizemli, ruhu şahlandıran bir oda. Bu camiye gelen ekseri dini nikahında sıkıntısı olanlar. Yine hanımını boşayan bir genç yanında yardımcı-aracı kişi ile beraber ağzından boşama ile ilgili çıkan söze çare arıyor. Elini öpen damadı, hocam masada karşısına aldı. Ama biliriz ki hocanın vaazları ateşli ve sesi gür. Heybetli biri ama aynı zamanda şefkatli sevecen biri. Yine gür sesiyle; “sen nasıl boşarsın karını. Anahtarcı sen getir Haydar’ı” dedi. Anahtarcı Sarı Mehmet Abi odada bazı eşyaların görünmemesi için örtülü olan perdeyi şiddetle açtı ve oradan büyük bir sopa aldı. Hocam “çökün şunun göğsüne yatırın yere falakaya çekin” der. Damadın yüzü sapsarı olur. El ayak titrer. O zaman bizler devreye girer rica ederiz. “Hocam bir çıkış yolu yok mu bir hatadır olmuş” deriz ve damat ile karısını alır dinler, çözer, çözüm bulur ve “götürün bir nikah kıydırın bir daha da yapma” diye tembih eder. Varın siz damadın sevincini görün…

Aylıklar
“Kişi Şeyhini, hocasını kendi uçurur” derler, öyle değil benim için varın siz karar verin bu olaya… Şehrin içinde Çukur Mahallesi’nde baba evimiz var. Geniş Antep evi. Buralar iş yeri oldu biz bölüm bölüm çeşitli meslek kurumuna kiraya verdik. Aylık gelirleri ben toplarım. Babam vefat ettiği için anneme teslim ederim. Aylıkları o da gereken yerlere harcardı geçimimiz için. Yine aylıkları topladım fakat o gün ödemem var, bir kısmını annemin yanına veririm dedim. O akşam bir hasta ziyareti yapacağız. Annem kardeşimin evinde, oradan alacağız. Hocam ile de evimiz yakın. Aldığı eşyaları benim iş yerime gönderir ben de akşam evine götürürdüm. O gece annemi kardeşimin evinden aldım. Dış kapıda hemen “aylıklar ne oldu getirdin mi” dedi. Ben “unuttum yarın vereceğim” dediğimde annem bana çok sitem etti. Anneye bu kadar karşı gelme yok ama çok üzüldüm. Arabaya bindim hüngür hüngür ağladım. Hocamın evine gidinceye kadar. Evinin önüne geldim. Hanıma dedim ki “hocam beni bu halde görmesin. Eşyaları sen ver.” dedim. Hanım eşyaları verip dönerken gelişi hızlı, değişik ve olağanüstü.. Bana “aç elini, hocam sana para gönderdi” dedi. Bu sefer sevinçten ağlıyorum. Dış kapıda anneme parayı verdim.
İşte hocam bu, yorumu siz yapın…

Hocam ve Siyaset
Hocamın arkasında hizmet erleri toplanıp büyük bir kitle oluşunca zamanın siyasetçileri kendisinin siyasete girmesini istediler. O zamanlar Adalet Partisi’nden Ş. Demirörs, bavul dolusu para ile istediği yerde birinci sıradan milletvekilliği için davet etti. İşte hocamın büyüklüğü; elinin tersi ile itti. bize “Allah bu vazifeyi verdi, siyasetle işimiz olmaz” dedi. Siz karar verin… Hocamın büyüklüğünü ve değerini anlayın…

Sporculuğu
Hocam judo, tekvando, boks dallarında ve koşucu olarak spor yapmıştı Kendi 55 yaşında iken bir gün beraber spor yaptım. Ben yarım bıraktım ama kendi enerji küpüydü. İmam hatipte hoca iken sınıfında güreş ve boksta başarılı olan bir öğrenci sınıftaki diğer öğrencilerin gözünü korkutmuştu. Bu öğrenciyi sınıfta karşısına almış. “Bütün öğrenci arkadaşlara yutturuyormuşsun, şimdi seninle boks yapacağım. Hocam diye vurmamazlık yok. Ne kadar gücün kabiliyetin varsa kullan.” der, sınıfın kapısını kapatır öğrencilerin huzurunda hoca talebe boks yapar. Bu kibirli
öğrenciyi iki seksen yere vurur. El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu batman sanır…

TV
Hocamın TV program yapması için müracaat ederlerdi. Talebesi İsmail Talay Hoca Efendi çok ısrar etmiş, fakat Adil Hocam “Programın arasına reklam koyarlar. Ben reklama yardım için TV programı yapmam.” demişti.

Ahmet Hayri Hoca’mın Hatırası Hocamız, “Bu cuma Ahmet Hoca sen hutbeye çık” dedi. Ben de hazırlık yaptım. Hutbeye çıktım. Hocamın beğeneceği şekilde hutbe hazırladım ve okudum. (Kendisi de cuma evveli vaaz yapmıştı) Hutbemi sonuna kadar dinledi. Namazın sonunda cemaatten birisi Hocamın yanına geldi. “Hocam çoluk çocuğa yaptıramazsınız hutbe okumayı” dediğinde Hocamın kaşlarının çatıldığını hissettim. Kişiyi üzmeden, anında hazır cevap oluşuyla cevap verdi. “Daha bunlar serçe, bunlar yarın kartal ve şahin olacaklar.” deyince adam biraz mahcup şekilde oradan ayrıldı. Yeni yetişenler malum hocamın talebesi. Onlar da yarının hocası olmaya aday ve hazırlardı.

Ses, Nefes, Heves
Adil Hoca’mız, fıkıh ve ahkam hakkında ilim sahibi idi. Özellikle Kur’an okumada da bambaşka… Bir gün Kur’an okudu ve bizleri mest ettiği kadar orada okuyan küçüklü büyüklü öğrenciler etrafını sardı. Hocama “Hocam biz de senin gibi nasıl güzel Kur’an okuruz? dediklerinde, “Güzel Kur’an okuma üç şekilde olur; ses, nefes, heves” ile diye hafıza da kalacak üç madde söyledi.

Tavsiyelerinden Bir Örnek
Cenaze taziyelerinde ikram edilen baklava gibi yiyeceklere karşı çıkmış, taziye yerinde sadece bir bardak çay içilmesini dostlarına, talebelerine tavsiye etmiştir. Yıllarca Hoşgör yönetiminde olan dostlar bu güzel geleneği yaşatmışlardır.

Hedefleri
Nerede inşaatı yarım kalan bir cami varsa hocam oraya vaaz ve teravih için ya da cuma günleri özellikle de ramazanda gider, cemaatin de kendisiyle beraber maddi ve manevi yardımlarıyla cami hizmete açılır. Pazar sabahları hadis dersinden sonra, inşaatı devam eden camileri yerinde görmek için giderdik. Sanki kendisine cami hizmeti vazife verilmiş gibi ilgilenirdi.

Hastalığı Hocam emekli olduktan sonra Mehmet Akif Camisi içerisinde bulunan dershane hücresinde sabah namazından sonra hadis dersleri vermeye başladı. Son üç yıl böyle devam ederken hocam şeker hastasıydı ama çok dikkat ederdi. Bir müddet sonra ayakları şişmeye başladı. İstanbul Çapa Tıp Fakültesine gitmesi önerildi. Hizmetkar olarak görev aldım. Ben İstanbul’a önden otobüsle gittim. Kendisi uçakla. Kendisini havaalanında karşıladım. Çok yorgun ve bitkindi. “Ayaklarımda kilolarca ağırlık var” demişti. Hocam Çapa Tıp Fakültesi’nde muayene edildi, tahlil yapıldı ancak hastalığına teşhis konmadı. Aylardan Ramazan. Hocam otelin hiçbir yiyeceğini yemiyor, kahvaltı dahi yapmıyor. Bana da bir şey demiyor. Ben de gündüz
bu bir iki gün içinde tahlil neticeleri çıkana kadar çarşı işlerimi görüyordum. Artık çok acıkmıştı. “Kalender, dışarıdan yiyecek bir şey getir” dedi. “Hocam Koca Mustafa semtinde közde tavuk yapılırken gördüm. Millet kuyruk olmuş, ondan getireyim mi?” dedim. Çok memnun oldu. Fakat otelin kapısından görevliye nasıl göstermeden geçireceğim. Malum Ramazan, iftar saatini bekledim. Otelde çalışanlar iftara gittiğinde tavuk ve yiyecekleri kapıdan sağ salim geçirdim. Hocam öyle memnun oldu ki, o dua bana yeter. Otelde kaldığım gece hocanın hiç uyuduğunu görmedim. Beni sahura kaldırdı ne zaman kalktı ne zaman uyudu hiç bilemedim. Ertesi gün
tahlil neticelerini almak için Fakülteye gittik. Tahlili yapan profesör “Hocam size hayati haber vereyim. Böbrekleriniz iflas etmiş gider gitmez diyalize girmelisiniz” dedi. Hocam üzüldü, ben yıkıldım. Bir şey diyemeden uçağa bindik. Gelene kadar iki elini yüzünün arasına aldı, hiç konuşmadı.

Arkasında binlerce öğrenci, on binlerce dost bırakarak göçtü dünyamızdan.
Mehmet Akif Camisi Kur’an Kursunda talebelerinin yanında son nefesini verdi. Şu anda burada değil Kur’an kursunda ve kalplere derin izler bırakarak yürüdü Rabbime…

Hizmet başarılarına anasından hoca doğma özelliğiyle imza atmıştı. Osmanlı insanıydı. Öğretir, yaşamı kuşatır, kucaklardı. Kafaya ve kalbe girmenin ustasıydı, uzmanıydı. Bu yüzden herkesin ve her kesimin çok sevdiği, saydığı mübarek bir insandı. Çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu. Bayramlarda ve diğer zamanlarda elini öpen çocukları hep alnından öperdi. Toplumun her kesimiyle; zengini, fakiri, şehirlisi, köylüsüyle iletişim kurabilirdi. Uyum sağlayabilir ve hemen onlardan biri olabilirdi. Sevgi üslubunu çok iyi kullanırdı, etkili idi. Yaşıtlarına, kendisinden çok yaşlılara hocalık yapmıştı. Bir evde baba, oğul, torun onun talebeleri olmakla iftihar ederdi. Benim babam, dedem onun zamanında yaşadı ama ben gerçekten onun hizmetkarı ve gönül talebesi oldum. Onun izinden giden ilim sahibi olacak hiç kimseyi dışlamayan, herkesi kendi konumunda kabul eden bir hoşgörü sahibi idi. Hoşgör Kur’an Kursu Külliyesi kendinin fikri ve hizmet eseriydi. Hoşgör Külliyesi’nin yapılmasını çok isterdi. İstediği oldu. Çünkü talebelerinin Ezher’den yetişmesinden sonra buranın küçük Ezher olmasını istemişti, istediği de oldu.

Vaazları ateşliydi. Fakat aynı fikir, başka inanç, değişik dünya görüşü, onu
hiç korkutamazdı. Çok cesaretliydi. Kimseyi kendine düşman etmezdi. “Ne ezilen ne ezen halkça düzen” diyen muhalif görüştekiler bile kendilerine siyaseten karşı olsa bile ona saygı duyarlardı. Zira o herkesi potansiyel kul olarak görür, öyle olması için gayret gösterirdi. İmam hatiplerin, camilerin, Kur’an kurslarının açılmasına çok sevinirdi. Adil Hoca’m Gaziantep’in son zaman manevi dinamiklerinden biri idi. Toplumun temeline konan dinamitleri etkisiz hale getiren çok önemli çalışmalara imza attı. İyilere dayanak kötülere set idi. Hem camide hem okulda toplumun bütün katmanlarında hizmet etti. Varlığını ve tesirini hissettirdi. Tek başına bir
fazilet mektebiydi. İslam’ın gülen yüzüydü. Tasavvufi terbiyeyi incelikli yaşayan bir beyefendi idi. Kişiye hitap ederken beyefendi diye başlardı. Dini cevapları; özlü sözlü, nezaketli idi.

Kibardı, gönül adamıydı, hatır sayardı, hatırı hep sayılırdı. Sohbet ehliydi,
ağzından bal damlardı. Dinlemeye doyum olmazdı. Dersinde, sohbetinde, hatta ayak üstü muhabbetinde nükteleri, fıkraları, hikaye ve misalleri tam yerine oturturdu. Taşı gediğine koyardı; hazır cevaptı. Hiçbir birlikteliği israf etmez, boşa geçirmez mutlak bir derse dönüştürürdü. Eğitimci duruşunu ölünceye kadar hiç bozmadı…

Onun için her yer mektep, her yer Kur’an kursu, herkes talebe idi. Zira ilk
emri “oku” olan kitabı çok iyi anlamıştı. Tarihle barışık yaşar, yeni nesilleri geçmişten koparmadan güzel bir geleceğe hazırlardı ve hep umut doluydu. İstikbali daima aydınlık görür, asla karamsar olmazdı. Gözü gönlü hep ufuklardaydı. Son zamanlarda yapılan cami, okul, Kur’an kursu, hizmet yerlerini yaptıran ve yaşatanlar, ya talebe veyahut vaatlerinden ders almış, hizmette yarışmışlardı. Gaziantep’in boşanma noktasına gelmiş ailelerinin birleşmeleri için çözümler üretmiş, dini yollarla çok aileyi kurtarmıştı. Kötü yola düşen insanlara “analı babalı öksüzler” derdi.

O dinini hizmet yolu seçen Kur’an aşığı dava insanı Adil Hoca’ma şöyle seslenmek istiyorum: Hocam derdin ki; “Rabbim bana inşallah cenneti nasip eder.” Rabbimden isteğin dostlarınla beraber cennete gitmekti. Onun için mezarın sana cennet bahçesindeki bir bahçe olsun. Ey dünyamızda imanın cennetini yapmak isteyen güzel gönüllü hocamız, Rabbin rahmetine eresin ve ebedi alemde mutlu olasın…

Hizmet Ettiği Camiler: Nuri Mehmet Paşa Camisi, Mehmet Akif Camisi, Alaybey Camisi, Hüseyin Paşa Camisi, Karşıyaka Merkez Camisi, Şeyh Fethullah Camisi, Boztepe Camisi, Boyacı Camisi, Kayaönü Zeynel Abidin Camisi, Kurtuluş Camisi, İmam Kayalı Camisi, İhsan Bey Camisi.


ADİL HOCAM

Okulda öğretmen, camide imam
Antep onun cemaati idi.
Kırmadı gönül onu herkes severdi
Antep’i inletirdi vaizleri ile

Sevgisi gönüllerde yer ederdi
Sevdik hocamızı gönülden
Derslerine gelirdik ta öteden
O zaman ne çekiyorduk cahillikten

Antep’e bir ışık oldu hocamız
Nuri Mehmet Paşa Camisi yapılmıştı müze
Her yanı kumarhane, pavyon, bardı
Hocamızın dini hizmeti her tarafı sardı

Kurtuldu müzelikten Nuri Mehmet Paşa Cami oldu
Yetiştirdi yüzlerce talebe
İlim için gönderdi Mısır’a, Halep’ e
Yaşadı, yaşattı İslam’ı Antep’e

Nur içinde yat Ey Adil Hoca’m
Ya Rabbi diye dua eder bu Kalender
Resulullah’ı sevdim alimleri sevdim, der
Yarın mahşerde beni etme heder

Senin sevdiklerinle cennette olayım beraber
İnşallah
Necdet KALENDER

Paylaş: