ADİL HOCA VE İLMİ ŞAHSİYETİ

Salman BÜYÜKÖZ

(Mahmut Sami Ramazanoğlu Camii İmam-Hatibi)

Güzel Anadolu’muzun her şehrinde olduğu gibi Gazi Şehrimizde de tarih boyu nice büyük alimler yetişmiştir. Bu alimler arasında; Buhârî’nin meşhur Sahih-i için “Umdetü’l-Kârî”, Hanefî fıkhının meşhur ve muteber kitaplarından “el-Hidâye” için “el-Binâye” isimli şerh kitaplarını ve tarih alanında “İkdü’l-Cümân fî Târîhi Ehli’z-Zamân” gibi her biri devasa ve hacimli kitaplar yanında kırktan fazla eser yazan Bedruddin el-Ayni, Arapça ve Farsça’dan çevirdiği sözlüklerle ünlenen Mütercim Asım Efendi ve Sultan II. Abdülhamid Han’dan devlet nişanı alma payesine ulaşmış Bülbülzâde Abdullah Edip Efendi gibi zatları zikredebiliriz. Hatta bir zamanlar alimlerinin çokluğundan dolayı Gazi Şehrimiz küçük Buhara diye anılmıştır. Ancak maalesef 1960’lı yıllara gelindiğinde, Osmanlı bakiyesi olan Hafız Abdullah Kocaoğlan, Kanalıcı Hafız Mehmet Efendi ve Hafız Tevfik Karslıgil gibi hoca efendilerin birer birer vefat etmesi ve dönemin şartlarından kaynaklı birtakım sebeplerden dolayı yerlerine yeni din adamlarının yetişmemesi sonucu şehrimizde İslami ilimler adına çok
büyük bir boşluk doğmuştur. Öyle ki, insanların dini müşküllerini halledecek, sorularına gönüllerini rahatlatacak cevap verebilecek hocalar kalmadığından Gazi Şehrimizde (eskilerin tabiriyle) tam bir “kahtı rical” (yetişmiş adam kıtlığı) dönemi yaşanmaya başlamıştır. İşte tam da böyle bir dönemde merhum Adil Hoca’mız Suriye’nin Halep şehrinde başladığı ilim yolculuğunu sonrasında Mısır el-Ezher ve Irak Bağdat Üniversitelerinde gördüğü eğitimlerle tamlayarak şehrimizin imdadına yetişmiştir.

Adil Hoca’mız, tarih boyunca İslam dünyasında etkili olmuş üç önemli
ilim ve kültür merkezinde ilim tahsilini tamamlamıştır. Ancak hocamızın ilim tahsilinde en çok istifade ettiği merkez hiç şüphesiz tam 15 yıl boyunca eğitim gördüğü Mısır’ın başkenti Kahire’deki el-Ezher Üniversitesidir. Zira Halep’te sadece ortaokul okumuş, Irak’ta ise eğitimini tamamladıktan sonra diploma denkliğini almıştır.

Merhum Adil Hoca’mız, “Külliyeti’ş Şerîa ve’l Kanun” Mukayeseli İslam
Hukuku ve Beşerî Hukuk Fakültesi mezunu olması hasebiyle asıl branşı İslam Fıkhı ve beşerî hukuk olup bu alanda tam donanımlı yetkili bir otorite idi. Hocamız fıkhın yanı sıra, tefsir, hadis, akaid-kelam ve kıraat gibi İslami ilimlerin her bir dalında hatta alet ilimleri diye ifade edilen ve İslami ilimleri anlamaya yardımcı olan sarf, nahiv, belagat ve mantık gibi ilimlerde de hiç mübalağasız tam bir uzmandı.

Hocamızın İslami ilimlerin bütün dallarında uzman olmasını üç temel sebebe dayanmaktadır. Şöyle ki;

1- İlmiyle âmil olarak takva hayatı yaşaması: Öyle insanlar vardır ki uzaktan muteber ve saygın görünürler ancak yakınlaştıkça sıradanlaşır ve saygınlıklarını kaybederler. Merhum Adil Özberk Hoca’mız ise tam aksine kendisine yaklaştıkça saygınlığı, heybeti ve muhabbeti katlanarak ziyadeleşen bir zattı. Zira Hoca Efendi’nin yakınında bulunanlar onun vaaz, hutbe ve derslerinde söylediği her şeyi kedi hayatında pratiğe geçirerek yaşadığına bizzat şahit olurlardı. “Kulları içinde Allah’tan ancak alimler (gereğiyle) korkar.” (Fâtır; 28) ayet-i kerimesini verâsı ve takva yaşantısıyla bizlere öğreten örnek bir muallimdi. Bizlere nerdeyse hemen her ders “Allah’tan korkun. Allah size (gerekli olanı) öğretiyor (öğretecek).” (Bakara; 282) ayeti kerimesini hatırlatarak şu nasihatte bulunurdu: “Oğlum! İlim öğrenmenin sırrı takva olmakta, takva yaşamaktadır.”

2- Okul eğitimiyle yetinmeyip okul haricinde icazet usulü dersler alması: Adil Hoca’mız bizlere, sadece el-Ezher’de ki eğitimle yetinmeyip o dönem icazet usulü dersler veren devrin meşhur alimlerinin kimisinin ders halkasına devam ederek, kimisinden özel dersler okuyarak onlardan icazet almak suretiyle ilmini ve eğitimini geliştirdiğini söylerdi. Mesela, usulü fıkha dair Osmanlı medreselerinde okutulan temel kitaplardan olup bir dönem semâniye medreselerine müderris olacak âlimlerin imtihan edildiği metinler arasında yer alan büyük Hanefi Alimi Sadrüşşerîa’nın “et-Tenkîh” ve buna şerh olarak yazdığı “et-Tavżîh” ve bu eseri şerh için yine büyük alim Teftâzânî’nin kaleme aldığı “et-Telvîh” adlı eserleri (üçü birlikte
tek kitap halinde basılmıştır) daha lise yıllarında iken üç arkadaşı ile birlikte bu konuda mütehassıs bir hocadan baştan sona icazet usulü ile okuduğunu ifade etmişti. Böylesine kıymetli ve ibaresi çok zor olan bu eseri günümüzde acaba kaç hoca bırakın icazet usulü okumayı normal olarak baştan sona okumuştur, gerçekten merak ediyorum. Nitekim muhtelif dini konularda görüş beyan eden birçok hocanın usul yönünden nasıl basit hatalara düştüğünü ibretle ve üzülerek müşahede etmekteyiz.

Adil Hoca’mız, geniş ilminin yanı sıra engin tevazu ve mahviyet duygusuna sahip olduğundan övünmeyi ve övülmeyi sevmezdi. Bu sebeple icazet usulü
okuduğunu belirtmekle yetinir gerekli görmedikçe detayları konusunda pek fazla bilgi vermezdi. Mesela hocamızın, Osmanlının son şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi, asrın allâmesi Muhammed Zahid el-Kevserî ve Mısır’ın meşhur alimi Muhammed Ebu Zehra gibi büyük alimlerden dersler okuduğunu ancak kendisine yönelttiğimiz sorular neticesinde öğrenebildik. Yine hadis alanında mütehassıs hocalardan hususi dersler aldığını söyler, bizleri de hadislerin Arapça metinlerini
ezberlemeye teşvik için “Hocanız, Allah’ın izniyle tek bir seferde iki bin hadisi şerifi senetleriyle beraber ezberden yazıp kalkar” derdi. Bizler talebesi olduğumuz halde onun hadis ilmindeki icazetini, Peygamber Efendimiz ’in neslinden olan meşhur Kettânî ailesine mensup Mısır İskenderiye şehrinin muhaddisi İbrahim Abdulbâis el-Kettâni’den aldığını vefatından yıllar sonra öğrenebildik.

Adil Hoca’mız, Kur’an kıraati ilminde on kıraat ’ten icazet almış aynı zamanda makamları hem çok iyi derecede bilen hem de Kur’an tilaveti sırasında bu makamları ustaca icra eden bir zattı. Nitekim gerek vaaz ve sohbetlerinden önce gerekse çeşitli münasebetlerle kıraat vecihleri üzere okuduğu muhteşem tilavetleriyle, dinleyenleri mest ederdi. Hatta kıraat ilmi ve makamları konusunda bazı talebelerine özel dersler de vermiştir.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Adil Hoca’mız okuldaki eğitimi ve aldığı
derslerle yetinmeyip bunların yanı sıra İslami ilimlerin her bir dalında ve bu ilimleri anlamaya yardımcı alet ilimlerinde devrin meşhur ve mütehassıs âlimlerinden icazet usulü dersler alarak ilmi şahsiyetini kemale erdirmiştir.

3- Öğrenmeye ve öğretmeye olan iştiyakı: İlme olan aşırı muhabbeti ve üstün zekâsı dikkat çekince tahsilini tamamlaması için Halep’teki hocaları tarafından Mısır’a yönlendirilmiştir. Adil Hoca’mız almış olduğu özel dersler vasıtasıyla İslami ilimlere dair temel kaynak kitapların hemen hemen hepsini okumuştur. Kendisinde bulunan liderlik ve teşkilatçılık vasfıyla talebe arkadaşlarını organize ederek ders halkaları oluşturmuştur. Böylelikle bir yandan talebelik yaparken diğer yandan hocalık yapmaya başlamıştır. Hocamız talebelik yıllarında verdiği dersler hakkında bizlerle şu bilgiyi paylaşmıştı. “Benim odam gayri resmi bir okul gibi idi. Değişik
alanlardaki farklı öğrenci gruplarına dersler verirdim. Öyle ki fıkıh grubu giderken hadis grubu gelir onlar giderken tefsir grubu gelirdi. Zira ben okutmadığım dersi okudum saymam.” Türkiye’ye döndükten sonra da ilmi faaliyetlerine hiç ara vermeyip, okul, medrese ve birçok camide derslere devam etmiştir. Halkla iç içe yaşayan Hocamız, içinde bulunduğu toplumun örf ve adetini yakından tanır, insan psikolojisinden de çok iyi anlardı. Bu vasıflarının yanında üstün bir fıkhî melekeye sahipti. Bu özelliklerinden dolayı kendisine yöneltilen sorulara makul ve ikna edici cevaplarla halkın büyük teveccühünü kazanmıştı. Devrindeki alimler de hocamızın ilmine büyük saygı gösterir özellikle ticaret ve aile hukuku konularında onun
görüşlerine mutlaka başvururlardı. Öyle ki Din İşleri Yüksek Kurulu da hocamızın görüş ve fetvalarına başvururdu.

Güncel hadisleri ve neşriyatı dikkatle takip eden hocamız özellikle yeni çıkan İslami eserlerin hepsini titizlikle mütalaa ederdi. Bu duruma taaccüp etmemize ise “Evladım! Bana bu kitaplar hakkında gelen sorulara cevap veremezsem vebal altında kalırım” diye mukabelede bulunurdu. Bunun yanında dünyadaki gelişmeleri yakından takip eder ve Müslümanların durumlarına kayıtsız kalmazdı. Anadili seviyesindeki Arapçası ile İslam dünyasını, iyi derecedeki İngilizcesi ile de batı dünyasını özellikle hukuk alanına dair neşriyatı yakından takip ederdi.

Bütün bu saydığımız vasıflarıyla Adil Hoca’mız gerçek bir alim ve ilim talebeleri için güzel bir rol modeldi. Rabbim gani gani rahmet eylesin. Emsallerini çoğaltsın…

Paylaş: