MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI’NIN TBMM KONUŞMALARINDAN KISA METİNLER

Mali ve Ekonomik Alan ile İlgili Konuşmaları:

“Sayın Başkan, Muhterem Milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Nizip ilçemizin Belkıs Köyü’nde yapılan Belkıs Barajı’yla ilgili kamulaştırma ve kamulaştırma bedellerinin ödenmesi konusunda Nizip ilçemiz halkında meydana gelen rahatsızlıkları dile getirmek ve ülkemizde uygulanan kamulaştırma anlayışının, hep özlemini duyduğumuz devlet-millet barışına menfi tesir yaptığını ifade etmek için huzurlarınıza gelmiş bulunmaktayım.

Muhterem Milletvekilleri; ülkemizdeki kamulaştırma anlayışı, gerek evrensel hukuk anlayışında gerek ahlaki değerler içerisinde mevcut olan özellikleri ihtiva etmemektedir. Bundan dolayı, devletin bu uygulamaları, bütün yönleriyle halkımızda rahatsızlıklar meydana getirmekte ve -olması gereken- vatandaşın devlete güvenini maalesef zedelemektedir. İşte, Nizip Belkıs Barajı’nda da aynı hususları görmekte ve bir vatandaş olarak rahatsızlık duymaktayız…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 1, Birleşim 18, s.477-479)

Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Devletin vatandaşlara karşı görevlerinden birisi de; onların siyasî ve ekonomik açıdan güven içerisinde yaşamalarını sağlamaktır. Güvenden maksadım ise herhangi bir ekonomiyle iştigal eden şahsın, önümüzdeki dönemde ne tür bir konuyla, ne tür bir şartla muhatap olacağının bilincinde olmasıdır. İşte, uzun bir zamandan beri gerçekten Türkiye için önemli bir sembol görevi gören ve Güneydoğu üreticileri için de çok önemli bir geçim kaynağı olan Antep fıstığı üreticileri bir güvensizlik içerisindedirler. Bu güvensizliğin sebebi, her yıl ne tür bir muameleye muhatap kalacaklarının bilincinde olmamalarından kaynaklanmaktadır. Şu anda, Gaziantep’te, Güneydoğu Birlik’in her yıl belli zamanda yapmaya başlamış olduğu fıstık alım kampanyası henüz başlamamıştır; buna sebep olarak da rekoltenin düşük olması ve aynı zamanda fiyatların beklenenin üzerinde olduğu söylenmektedir.

Hâlbuki bugün, Gaziantep’teki üreticilerle yaptığımız görüşmelerde ve bizatihi Ziraat Odası’yla yaptığımız görüşmelerde ve yine buna destek olması amacıyla, Güneydoğu Birlik’in yöneticileriyle yaptığımız görüşmede, Antep fıstığının 930 bin liraya gittiğini, ama gerçekte 1 milyon 200 bin lira civarında bir fiyata gitmesi gerektiği noktasında bir fikir birliği oluşmuştur. Dolayısıyla bu belirsizlik, hem müstahsilin malını satmasına engel olmakta, hem de yine her zaman olduğu gibi müstahsilin elinden malı ucuza alacak insanlara da fırsat doğurmaktadır. Binaenaleyh, bu durumun süratle izale edilmesi gerekir.”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 63, Birleşim 4, s.346-347).

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; Refah Partisi Grubu’muz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’nda, Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir devlet olduğu yazılıdır. Sosyal devlet demek; halkıyla işbirliği yaparak, insanın temel ihtiyaçlarını karşılamaya azmetmiş bir ‘devlet’ demektir. Ancak bu devletin, bu işlevini görebilmesi için halkıyla karşılıklı münasebetler kurarak faydalı konularda işbirliği yapması gerekir. İçinde yaşadığımız ve insanları bencilleştiren Batı medeniyetine dahil olduğunu söyleyen bir ülkenin, hâlâ sosyal bir devlet yapısında olmasını nasıl izah edebiliriz?…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 16, Birleşim 30, s.201-204).

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu’muz adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu raporun okunması sırasında dikkatimizi çeken bir özellik var: Ticari anlaşma yaptığımız, karşılıklı yatırım yapma hedefini güttüğümüz ülke İsveç Krallığı. Krallık denildiği zaman en büyük fazilet olan Cumhuriyeti seçmiş Türk Milleti, Ortaçağ’ı hatırlar; krallık bize eskiyi hatırlatır, despotik rejimleri hatırlatır, baskıyı hatırlatır ama bir de bakıyoruz ki İsveç, bizimle karşılıklı bir yatırım anlaşmasına girmektedir. Biz biliyoruz ki ticarî anlaşmaların gücü, o ülkenin sahip olduğu hür teşebbüs gücünün seviyesiyle doğru orantılıdır. Eğer bu anlaşma, netice itibariyle, Türkiye’ye ve İsveç’e fayda getirecekse her iki ülkenin idarelerinin, hür teşebbüsün önündeki engelleri tamamıyla ortadan kaldırılmış olması lazım ama bakıyorsunuz ki İsveç, krallıkla yönetiliyor; o zaman aklımıza şu sual geliyor: Acaba İsveç Kralı, hür teşebbüsün önündeki engelleri hangi saikle kaldırmıştır veya kimler için kaldırmıştır, kimler için muhafaza etmektedir?…”

(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 46, Birleşim 60, s.206-207).

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Medeniyetin ayrıntıda olduğunu ifade eden güzel bir söz vardır. Türkiye’nin gündeminde çok önemli hususların bulunduğu bir dönemde, ülkemizin bir hukuk devleti olması açısından ciddî bir eksikliğini gidermek amacı güden bir kanun teklifiyle ilgili bilgi arz etmek için huzurlarınızda bulunuyorum.

Bilindiği gibi, Türk hükümetinin aldığı bir kararla 1950 yılında Kore’ye Türk askerini göndermiştik ve bu 1950 ila 1966 seneleri arasında devam etti; ancak oraya giden askerlerimizden 1950 ve 1953 seneleri arasında fiilî olarak savaşa giren askerlerimize, şeref madalyası ve birtakım haklar verildiği halde; 1953’ten 1966’ya kadar geçen dönem içerisinde giden beşinci, altıncı ve yedinci tugaylardaki askerlerimize ne şeref aylığı bağlanmış, ne de diğer askerlerimizin yararlanmış olduğu birtakım imtiyazlardan faydalandırılmalarına izin verilmiştir. Hâlbuki 1953’ten sonra giden askerlerimiz de, savaş hali durumunda olan Kore’de bu görevi yapmışlar; yine, 1953’ten sonra birçok askerimiz şehit düşmüş, birçok askerimiz yaralanmış ve birçok askerimiz de oradaki savaş kurallarını ihlal ettiği için cezalandırılmıştır…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 49, Birleşim 73, s.243-244).

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 18’inci maddesi, daha önce var olan uzlaşma müessesesinde bazı değişiklikler meydana getirmektedir. Esasen, uzlaşma müessesesi, pratikte ciddî olarak uygulanmakta ancak bazı yerlerde amacından saptırılmaktadır. Yapılması gereken şey, uzlaşma müessesesinin, pratikte uygulama alanının daraltılmasıdır ve daha önce mevcut olan kanunun, şu anda mevcut olan kanunun özüne uygun olarak tatbik edilmesidir. Bu, ancak Maliye Bakanlığı’nın kararlı tutumu sonucunda gerçekleştirilebilecek bir şeydir. Yasalarda yapılacak değişiklikle uzlaşma müessesesinde meydana getirilecek değişiklik, istenilen sonucun elde edilmesine yetmeyecektir. Biraz evvel Sayın Yılbaş’ın söylediği gibi, milletimizin vergi verdikten sonra veya kendisine terettüp eden cezayı ödedikten sonra, bu işin hitamında vergi dairesinden ayrılırken gönül rahatlığı içerisinde, görevini yapan bir vatandaşın huzuruyla ayrılmasını sağlamak zorundayız…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 56, Birleşim 108, s.255)

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 2’nci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Maddeyle ilgili değerlendirmeye geçmeden evvel, kısaca bazı hususları belirtmekte yarar olduğuna inanıyorum…

Sayın Başkan’ım, delaletinizle Sayın Bakan’ıma bir soru arz etmek istiyorum. Bu tasarı, reform niteliğini taşıyan bir tasarıdır. Dolayısıyla, bütün dünyada bilinen, bu tür tasarıların hazırlanmasından evvel bazı analiz raporlarının hazırlanması gerekir. Bu analiz raporları, gerek tasarının tümüyle ilgili olur gerek maddelerle alakalı olur. Daha önce, geneli üzerinde sormamız gereken bir soru idi; ama bu maddede de sorabilirim. Reform niteliğinde olduğu iddia edilen bu tasarının hazırlanmasında mevcut olan analiz raporları var mıdır, bunları elde etmemiz mümkün müdür?”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 57, Birleşim 115, s.429-431)

Siyasi, Hukuki ve Askeri Alan ile İlgili Konuşmaları:

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu; biz siyasîler başta olmak üzere, akademisyenler, bürokratlar sık sık vurgularız. Eğer, gerçekten Türkiye bir hukuk devletiyse -ki, ben hâlâ öyle olduğuna inanıyorum- neden, böyle bir cümleyi sık sık vurgulama ihtiyacını hissederiz. Bunun sebebi, bana kalırsa bazı kurumların ve bazı kurumlardaki yine bazı yöneticilerin, hukuk dışı yollara başvurmuş olmalarıdır. İşte bunlar, âdeta bizim ‘Türkiye bir hukuk devletidir’, ‘herkes haddini bilsin’ deme mesajını gönderme zorunluluğumuzu üzerimize getirmektedir…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 38, Birleşim 23, s.15-17).

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; Refah Partisi Grubu’muz adına hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Bu kanun tasarısının genel gerekçesine baktığımız zaman asıl amacın, hükümlülerin iç dünyasına nüfuz ederek, onları ıslah etmek ve bir daha suç işlemelerine mani olacak şekilde, topluma yararlı bir fert olarak serbest bırakılmalarını sağlamaktır. Aynı zamanda; onun, bu ceza döneminde bir meslek, bir zanaat sahibi olmasını sağlayarak serbest bırakıldıktan sonra hayata bihakkın kazandırılmasını temin etmektir. Bu çerçeve içerisinde 9’uncu maddeyi değerlendirdiğimizde, hükümlülerin ve tutukluların kalmış olduğu iş yurtları kurumuyla, iş yurtlarına ilişkin hususların belirlenmesi konusunda bazı maddelerin tadat edildiğini görüyoruz…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 32, Birleşim 129, s.257-258).

Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Öncelikle, Refah Partisi Grubu olarak, Türkiye’de yapılacak demokrasiye, özgürlüğe, insan haklarına yönelik her türlü çalışmanın yanında olduğumuzu beyan ediyorum. Basın özgürlüğü hususunda, hepimizin üzerinde ittifak ettiği hususlar var. Bunlardan birincisi, hakaret ve çarpıtmaya hepimiz karşıyız. Aynı şekilde, olayların yansımasına ve yorumlanmasına da hep beraber taraftarız. İşte, bu şekilde çalışan, bu şekilde bir icrai faaliyette bulunan bütün basın mensupları buna, idarî müdürler de dâhil, yazarlar da dâhil, fıkra muharrirleri de dâhil, hatta karikatürist arkadaşlarımız da dâhil olmalıdır- tam bir özgürlük içinde fikirlerini yansıtabilmeli ve mutlak bir hürriyetin atmosferi içinde yazılarını hazırlayabilmelidirler…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 32, Birleşim 134, s.579-580).

“Sayın Başkan, Muhterem Milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Muhterem Başkan’ım, delâletinizle Sayın Bakan’ımıza bir sual tevcih etmek istiyorum. Her kanun, cemiyette veya devlette bir ihtiyaca binaen meydana getirilir. Acaba, son zamanlarda ne tür bir ihtiyaç ortaya çıkmıştır, hangi fertlerde veya hangi sosyal kesimlerde bir ihtiyaç meydana gelmiştir de böyle bir yasanın düzenlenmesi zarurî hale gelmiştir. Bir günden beri devam eden -yaklaşık yirmi dört saati bulan- bu görüşmeler sırasında, ben bu görüşmeleri dikkatle izliyorum ve mümkün olduğu kadar iktidar partilerinin görüşlerine de dikkat etmek istiyorum; ama samimiyetle söylüyorum ki bu yasanın savunulması için tatmin edici bir cevap alabilmiş değilim…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 61, Birleşim 130, s. 53).

“Sayın Başkan, Muhterem Milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Bugün, Türkiye’nin uluslararası alanda yapmış olduğu sözleşmeler üzerinde, bize göre gayet ehemmiyeti havi konuları görüşmekteyiz. Üzerinde görüştüğümüz ülkeler arasında Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Macaristan vardır. Bu ülkelerin NATO’ya girip girmemesi, elbette Türkiye’nin güvenliği açısından, Türkiye’nin stratejik konumu açısından çok büyük ehemmiyet arz etmektedir. Hepinizin bildiği gibi NATO, hür bir dünyayı tesis etmek için oluşturulmuş bir organizasyondur. Hür bir dünya demek, sadece ülkelerin dış siyasetlerinde özgürlüğü elde etmiş olmaları demek değildir; o ülkelerin vatandaşlarının, kendi iç bünyelerinde, kendi ülkelerinde, aynı ölçülerde, hürriyeti doya doya teneffüs etmeleri gerekir. Hepimizin bildiği gibi, NATO’nun kuruluş esaslarına baktığımız zaman, hedef olarak ülkelerin iç ve dış hürriyetlerin temininin hedeflendiğini görebiliriz…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 64, Birleşim 10, s.159-160).

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, dünlerden farklı bir ortamda, olağanüstü halin 4 ay daha, 34’üncü kez uzatılmasını görüşmekteyiz. Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van’da olağanüstü halin Bakanlar Kurulu Kararı gereğince yeniden uzatılması tartışma konumuz. 1984’ten bu yana yaşadığımız dönemde gördüklerimizi, bölge halkının çektiği sıkıntıları, güvenlik görevlilerimizin hakikaten çok büyük fedakârlıklarını, terörün acımasızlığını, olağanüstü halle elde edilenleri veya elde edilemeyenleri, PKK’nın siyasallaşma çabalarına karşı dış siyasetimizdeki zafiyetleri ve benzeri konulan tartışmak istemiyorum. Tutanaklara baktığımız zaman, bu konuların yeterince, detaylarıyla ele alındığını görmekteyiz…

Sayın Bakan’ımız konuşmasında; benim konuşmama istinaden, olağanüstü halin anayasal ve hukukî dayanaktan mahrum olduğuna dair bir beyanım olduğunu ifade ettiler. Kesinlikle böyle bir ifadem de yoktur, böyle bir kastım da yoktur. Elbette olağanüstü hal; hukukîdir, anayasal bir kurumdur. Burada üzerinde durduğumuz husus, bu kurumun tatbikatı, sosyal ve içerik açısından boyutlarıdır; bunu tavzih eder, saygılar sunarım efendim.”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 70, Birleşim 51, s.54-58-72).


Sosyal ve Kültürel Alan İle İlgili Konuşmaları:

“Sayın Başkan, Muhterem Milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vahşi kapitalist ülkelerdeki uygulamalarda olduğu gibi ülkemizde de meydana gelen geleceğe ait yeis, insanlarımızı menfi davranışlara sürüklemektedir. Bunların başında da, maalesef, kumar hastalığı gelmektedir. Kumarın ne kadar büyük bir felaket olduğunu anlatmanın lüzumlu olduğuna inanmıyorum; ancak en tehlikeli kumarın, devlet eliyle yapılan veya devlet eliyle yapılmasına izin verilen kumar olduğunu beyan etmekte yarar görüyorum.

Muhterem Milletvekilleri; kumarın en önemli yönü, alın terine ve insan emeğine karşı yapılan en büyük saygısızlık olmasıdır. Düşünün ki bugün, bir insanın sabahtan akşama kadar alın teri dökerek kazanabildiği cüzi bir gündelik ve yine bir insanın, elindeki kâğıttaki numaralar tuttu, diye milyarlarca lirayı kazanması… Bu adaletsizlik, alın terine ve emeğe yapılan en büyük saygısızlıktır. Bu açıdan, devletin kumara karşı tavrı net olmalıdır. Devlet, ne vatandaşların geleceğiyle kumar oynamalıdır ne de vatandaşlarına kumar oynatmalıdır. (RP sıralarından alkışlar) Çünkü devlet, vatandaşlarının gelecekteki hayatlarını hayaller üzerine değil, realiteler üzerine tanzim etmekle yükümlüdür…”
(TBMM 20. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 6, Birleşim 59, s.367-368).

Mali ve Ekonomik Alan ile İlgili Konuşmaları:

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elbette, Türkiye’de yaşayan bütün vatandaşlarımız gibi, ben de ülkemizin daha ileriye gidebilmesi için ciddî değişiklikler yapılması kanaatindeyim; ama Türkiye’de mevcut olan imkânlardan da yeterince faydalanılmadığı, mevcut olan imkânlardan, fırsatlardan istifade edilmediği kanaatindeyim. Bu beş bütçenin tamamı üzerinde ortak birtakım noktalar arayarak sözlerime başlayacağım.

Muhterem Milletvekilleri; her anayasanın, her hukukî metnin anahtar kavramları, anahtar cümleleri vardır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın da, bütün anayasayı ihtiva eden, onu açıklayan belli birtakım anahtar maddeleri vardır. Bunlardan bir tanesi Anayasamızın 2’inci maddesidir. Genelde bu maddeyi kullanırken ‘Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devleti’ deriz; ancak bu, o maddeyi sadece son cümlesiyle değerlendirmek olmaktadır. Hâlbuki bu madde, daha uzundur.

Öncelikle, isterseniz, bu maddeyi dikkatlerinize arz etmek istiyorum: ‘Türkiye Cumhuriyeti; toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.’ Ne demek bu, maddeyi açıkladığımız zaman ne çıkar karşımıza: Türkiye; sosyal, demokratik, lâik bir hukuk devleti olacaktır. Neden olacaktır; toplumun huzurunu temin etmek için olacaktır. Niçin olacaktır; bütün bu özellikler bu devlette, adaleti temin etmek için olacaktır. Niçin olacaktır; insan hakları var olsun, diye olacaktır…”
(TBMM 21. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 4, Birleşim 22, s.30-33).

“Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, uluslararası sözleşmelerle ilgili genel bir gündem yapıyoruz. Uluslararası sözleşmeler, umumiyetle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, üzerlerinde çok fazla konuşulmadan geçen kanun tasarıları olarak önümüze geliyor. Müsaade ederseniz, Küba’yla ilgili sözleşmeye geçmeden evvel, bu tür sözleşmelerin ne manaya geldiği konusunda, biraz bilgi vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım; şimdi biz, mesela Küba’yla bir anlaşmanın onayını yapıyoruz. Bu onay, karşılıklı olarak yatırımların teşviki ve korunmasını temin ediyor. Bu anlaşma olmadan, acaba Küba’da iş yapmak mümkün değil mi veya Kübalıların Türkiye’de yatırım yapması mümkün değil mi? Hayır, mümkün. Hiçbir şekilde, bu tasarının onaylanması veya onaylanmaması, dışarıdaki ülkelerdeki insanların buraya gelip iş yapmalarına engel değildir…”
(TBMM 21. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 8, Birleşim 42, s.56-57).


Siyasi, Hukuki ve Askeri Alan ile İlgili Konuşmaları:

“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün medeni ülkeler, kendi milletleri için çok hayırlı sonuçlara ulaşmak amacıyla büyük bedeller ödemişlerdir. Batı’nın, bugün birçoğumuzun imrendiği, gelmiş olduğu medeni nokta, o ülkede yaşayan siyasilerin, aydınların ortak alın terleri ve çabaları sonunda gerçekleşmiştir. Burada bulunan bütün milletvekillerimizin hedefi; ülkemizi, devletimizi ve elbette bütün milletimizi mesut yaşatmaktır. Hepimiz çok acı tecrübeler geçirdik. Bu geçirdiğimiz tecrübeler, yarınlara nasıl gitmemiz gerektiği konusunda bize çok güçlü bilgiler de vermiştir; dolayısıyla, bugün yaptığımız bu çalışmayı, bu çalışmayla sınırlandırma hakkına sahip değiliz. Hepimiz, ülkenin geleceği için çok ciddi çalışmaları yapmak zorundayız. Ben inanıyorum ki burada gördüğümüz bu başarı, bundan sonra daha büyük başarıların da yapılabileceğine bir nevi teminat niteliği taşımaktadır…” (TBMM 21. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 9, Birleşim 48, s.515).


“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

188 sıra sayılı kanun tasarısının geneli üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Vatan müdafaasının sadece düşman karşısında silahla mücadele etmekle sınırlı olmadığını, aynı zamanda daha birçok şekliyle memlekete hizmet edilebileceğini gösteren bu çalışmadan dolayı, başta Türk Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Savunma Komisyonu Üyeleri’ne, sözlerimin başında teşekkür ederek konuşmama başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, aslında bu reform niteliğinde bir yasa tasarısıdır; çünkü Türkiye’de, çok uzun bir zamandan beri bedelli askerlik konusunda herhangi bir çalışma yapılmamıştı. Bedelli askerlik, hepinizin bildiği gibi bir bedel ödeyerek bu vatani vazifeden muaf olmayı gerektirmektedir; ancak, reform niteliğinde herhangi bir yasa çıkarılacağı zaman, bütün dünyada olduğu gibi, her şeyden evvel, bu yasayla ilgili bir bilimsel analiz raporunun hazırlanmış olması gerekirdi. Dünyanın neresine giderseniz gidin, reform niteliğinde herhangi bir yasa çıkarılacağı zaman, bu yasa neleri etkiler, hangi müesseseleri etkiler, hangi şahıslar ne ölçüde etkilenir, bu konunun detaylarıyla ortaya konulması gerekir; bilahare bu bilimsel analiz raporu hükumete tevdi edilir, hükumette kanunu bu analiz raporuna göre hazırlardı. Her şeyden evvel, böyle bir eksiklikle karşı karşıya kaldığımızı bilerek sözlerime başlamak istiyorum…”
(TBMM 21. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 15, Birleşim 13, s.52-54).


“Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlı yorum.

Genelde, uluslararası sözleşmelerle ilgili tasarılar, Genel Kurul’da rutin görüşmeler olarak geçiyor; ancak, gerçekten şu anda üzerinde duracağımız tasarı, ‘Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşme’nin onaylanmasıyla ilgili bir tasarı. Çocuk kaçırmadan bahsedeceğiz ve çocuk kaçırmanın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ne gibi yükümlülükler getirdiği konusunda duracağız.

Ben, her zaman şuna inanmışımdır ki, zamanı değerli kılan şey, o zamanın bizatihi kendisi değildir; o zamana yüklenen anlamdır, o zamana egemen olan fikirlerdir. Evet, Türkiye 21’inci yüzyıla girmektedir, dünya 21. yüzyıla girmektedir; ama bugün dünyanın uğraştığı çok acı, çok büyük problemlerden birisi de küçük çocuk ticaretidir, değerli arkadaşlarım.”
(TBMM 21. Dönem Tutanak Dergisi, Cilt 15, Birleşim 14, s. 199-200).

Mehmet Bedri İncetahtacı’nın üç grupta da konuşmalarının olduğu görülmektedir. Dönemin siyasi durumu çerçevesinde düşünüldüğünde Belkıs Barajının kamulaştırılmasına ilişkin konuşması önemlidir. Devlet-millet barışına özlem duyulduğunu ve kamulaştırma ile kamulaştırma bedellerinin ödenmesi konusunda halkın rahatsızlık duyduğunu ifade etmiştir. Güneydoğu üreticileri için Antep fıstığının önemini vurgulamış ve dönemdeki öngörülemeyen şartlardan bahsetmiştir. Rekoltenin düşüklüğünü ifade etmiş ve eleştirilerde bulunmuştur. ‘Mali Yıl Kesin Hesaplarına’ ilişkin çok sayıda konuşması vardır. Türkiye’nin Batı medeniyetine dâhil olduğuna ilişkin görüşlere karşı çıkmıştır. Eğitim de milletvekilinin odaklandığı konulardandır. Komisyon raporları çerçevesinde de konuşmaları olmuştur. Turizm bölgeleri dışında kalan yerlerdeki talih oyunları salonlarını eleştirmiş ve kumar hastalığına vurgu yapmıştır. Toplumsal barış, ailenin korunması gibi konular da uluslararası ilişkilere ilişkin de konuşmaları bulunmaktadır.

(Zeliha Çınğı, XX. ve XXI. Dönem Gaziantep Milletvekilleri ve Siyasi Faaliyetleri, Gaziantep Üniversitesi SBE, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep, 2019.)

Paylaş: