GAZİANTEP’TEN DÜNYAYI AYDINLATAN BİR KANDİL:

Gaziantep bir dünya şehri. Sosyal, kültürel, edebi, ilmi, ekonomik, stratejik bir şehir. Nice insanlar geldi, niceleri kalıp hizmetler yaptı, niceleri de dünyaya dağılarak bilgisi, görgüsü, becerisi, tecrübesi, yeterliliği ile bir kandil oldu; aydınlattı, ısıttı, ışıttı.
Ne mutlu o insanlara.
İşte onlardan biri de Mehmet Emin Er Hocaefendi’dir.
İlmi, takvası, zekâsı, sosyal ve siyasal duyarlılığı ve bir asrı aşan ömrüyle önemli bir iz bırakarak altı yıl önce aramızdan ayrıldı.
Ömrünün en kıymetli zamanından yirmi yılını Gazi Şehrimize verdi. Nizip ilçemizin Kıratlı (Kertişe) Köyü’nde uzun yıllar din görevlisi olarak görev yaptı. Ancak o, klasik bir imam olarak görev yapmadı. En başta talebe yetiştirmeyi temel bir görev bildi. Halkı aydınlatma görevini de sadece köyü ve ilçesiyle sınırlı tutmadı. Bölgeye hitap etti. Sadece il sınırından değil, pek çok ilden insanlar onun yanına geldiler.
Kimisi ders okumaya, kimisi sohbetini, nasihatini dinlemeye, kimisi dua almaya, nefis terbiyesi için vesileye geldi. Gelenler her tabakadan insanlardı. En sade, hiç ilim tahsil etmemiş insanlar da geldi, akademik kariyerini tamamlamış olanlar da, medrese ilimlerini tahsil etmiş olanlar da.
Ve Mehmet Emin Er Hocaefendi Nizip’ten Gaziantep’e taşındığında, İl Müftülüğünde fetva komisyonu başkanı olarak fetvalar verdi ama daha çok başta hocalar olmak üzere taliplilere İslami dersler verdi.
Müthiş Bir Zekâ
Kendisiyle görüşenlerin ilk fark ettiği özelliklerinden biri güçlü zekâ ve hafızasıydı. Yaşadıkları ve öğrendiklerini öylesine canlı bir şekilde sıralardı ki, zannedersiniz bu olayları yeni yaşamış, mevzuyu yeni okumuş, kavramış. Kendisinden hatıralarını dinleyenler şunu düşünmeden geçemediler. Çoğumuz; yakın zamanlarda yaşadığı olayları bile çok az hatırlayabilir ve detayları çoğu zaman aynen aktaramazken, Hoca Efendi, yakın veya uzak zamanlarda yaşadıklarını, farklı zamanlarda aynı cümlelerle karıştırmadan sunabiliyordu. Bu apaçık bir ilahi lütuftu.
Âlim
Haza bir âlim, allameydi.
Sorulara verdiği cevaplar, çözüm için getirdiği deliller, öylesine ikna edici, öylesine derin ki, şaşırmamak mümkün değildi. Biraz geç başladığı ilim yolculuğunda yolu, Suriye ve Doğu’nun pek çok medreselerinden geçti. Haliyle farklı müderrislerden dersler aldı. İlimi icazetini almasından sonra da kendisi talebe yetiştirmeye başladı. Bulunduğu her yer de ya öğretici ya öğrenci aslında hem öğrenci hem öğretici oldu. Hep kitapla ilimle meşgul oldu. Yüzü aşkın yaşına rağmen, ondaki okuma, okutma ve yazma azmi, kararlılığı tüm gençlere örnek olacak bir kıvamdaydı.
Âmil
İlim de bir noktaya kadar.
Belki ondan daha önemlisi olan, İslami ilimlerin; fert, aile, sosyal ve devlet yapısında icra edilip uygulanır oluşudur. Zaten bugün Müslümanların en önemli sorunlarından birisi, ilim-amel uyuşmazlığıdır. Din adına öğrenenler, kişiyi dini yaşamaya, Allah’ın emirlerine uygun bir davranış sergilemeye sevk etmiyorsa ciddi bir sorun var denmektir. Bu sorun gerçekten var.
İlim sahibi oldukları halde ameli olmayanlar hiç de az değillerdir. Ama onlar sadece inandık demekle, bilgi sahibi olmakla görevlerinin biteceğini zannederler. Bildikleriyle amel etmeyen müminler, hele hele âlimler, çok büyük sorumluluk, vebal altındadır. Mehmet Emin Er Hocaefendi bu anlamda da çok örnek bir şahsiyettir. İlmiyle âmel eden bir âlimdi…
Mücahid
Âlim aynı zamanda bir mücahiddir. Malıyla, canıyla, nefesiyle, ilmiyle cihad eder, kendini Allah yoluna adar. Ama böylesi de az bulunur. Günümüzde küresel İslam karşıtlığının, İslam Dünyasını sosyal, ekonomik ve siyasal kuşatma planları ve acımasız uygulamaları karşısında âlim sorumluluğuyla tavır alan üstad sayısı maalesef azdır.
Rusların Afganistan‘ı işgal etmesi üzerine başlayan cihad hareketi tüm İslam Coğrafyasında bir heyecan, ümit, çaba oluşturdu. Zenginler maddi yardımda bulundu, yazarlar kamuoyu oluşturdu, gençler bedenlerini Allah yoluna sundu. İşte bu süreçte çoğu kimse sadece Ruslara öfke içindeyken, Mehmet Emin Er Hocaefendi, yola çıkmıştı bile…
Pakistan ve Afganistan’da mücahid liderlerle, merhum Burhaneddin Rabbani, Gülbeddin Hikmetyar, Sayyaf, Müceddidi’yle görüştü. Aralarındaki ihtilafların giderilmesi için çaba sarf etti. Sonra da ver elini dağlar. Yetmiş yaşını aşkın iken o koca âlim, elinde ağır silahlar, Ruslara karşı cihad ediyor, çarpışmada bizzat yer alıyor, nöbet tutuyor, namaz kıldırıyor, ilmi orada da terk etmiyor, Kuran ve Hadis dersleri veriyordu. O böyle yapmakla kişisel ve ilmi sorumluluğun gereğini yerine getiriyor, gençlere örnek oluyor, mucahidlere moral veriyordu.
Davetçi
Seyda Muhammed Emin Er, öğrendiklerini paylaşmaya çok önceden başlamış, daha sonra kendi medresesini kurmuş, Gaziantep ve Ankara’da uzun yıllar ilmi çalışmalarını sürdürmüştü. Onun bu çerçevede bilinmesi gereken büyük bir özelliği de tebliğ amaçlı yapmış olduğu seyahatlerdir. İlk olarak Danimarka’da başlayan bu yolculuk 1985’den itibaren tüm Avrupa’da devam etti. Gittiği yerlerde, cami, cemaat, tarikat ayrımı yapmadan her yerde Allah’ın dinini anlattı. Tebliğ faaliyetlerini sürdürdü. Daha sonra Amerika’da seferleri başladı. Orada da ders halkaları, uluslararası seminerler yıllar boyu devam etti.
Kuzey Afrika, Orta Doğu Güney Asya‘da sayısız ziyaretler yaptı, tebliğ çalışmalarında bulundu. O; bu yolculuklarında pek çok Müslüman ve âlimle görüştü, fikir alışverişinde bulundu.
Sûfî
Mehmet Emin Er Hocaefendi, tasavvufi terbiyesini, önce Şeyh Ahmet el- Haznevî’den aldı. Onun vefatından sonra aldığı işaret üzere, “Cizre Seydası/Şeyhi” diye bilinen Şeyh Muhammed Said Seyda el-Cezeri’den aldı. Onun vekili, halifesi oldu. Ve “iki kanatlı: zü’l-cenâheyn” hem dini ilimlerde hem de tasavvufî yolda icazetli bir âlim ve dini en hassas bir şekilde yaşayan bir insan olarak hayatını sürdürdü.
O; İslam’ı en hassas bir anlayışla yaşıyordu. Gece ne kadar geç yatarsa yatsın, üçten sonra uyanır, sabah namazına kadar tesbih, zikir ve tehlillerini yapar, namazlarını kılar, namazdan sonra işrak vaktinin geçmesini yine dua ve zikir ile beklerdi. Sünneti seniyyeye uyma konusunda çok hassastı. Az yer, az uyur ve gerektiğinde konuşurdu.
Dini yaşama, takva ve azimetle amel etme konusundaki hassasiyetini şu örnek net olarak ortaya koyar: Kendisi ibadetlerde bütün mezheplerin fetvasını dikkate alırdı. Örneğin abdest aldığı zaman farz olmadığı halde niyet de alırdı, sıraya uyardı, başın tamamını meshederdi, abdesti bozan halleri sadece Hanefi Mezhebine göre değil, diğer mezheplerin içtihadına göre de dikkat ederdi. Böylece daha hassas davranır, zor ama bereketli olan yolu tercih ederdi.
Örnek Bir Şahsiyet
Seyda Muhammed Emin Er Hocaefendi, aile ortamında şefkat ve merhamet abidesiydi. Kendi işini görür, çocuk ve torunlarıyla şakalaşır, eşine hürmet eder, kimseyi incitmezdi. Yakın akraba ve dostlarını asla ihmal etmez, ziyaretlerini yapardı. Gelen misafirlere ilgi gösterir, gerektiğinde kendi elleriyle hazırlayıp ikramını yapardı. İlerleyen yaşına rağmen sürekli okuma ve yazmayla meşgul olurdu. Başta Gaziantep ve olmak üzere görev yaptığı tüm yerlerde hep ilim halkasını devam ettirdi. İslam ümmeti ve insanlığın genel durumuyla ilgili gelişmeleri takip eder, bilenlere sorardı. O; eşine ender rastlanan bir şahsiyetti…
Son Durak Gaziantep…
Bu fani âlemde hiç kimse kalıcı olmadı. Her canlının ölümü tadacağı gibi Hoca Efendi de bu şerbeti içti. İslam âleminin büyük âlimlerinden Seyda Muhammed Emin Er Hocaefendi 28 Haziran 2013‘de Hakkın rahmetine kavuştu. Ama O’nun bir vasiyeti vardı. Gaziantep’e defnedilmek istemişti. Daha doğrusu yıllar öncesinden Asri Mezarlıktan kendisine yer ayırmıştı. Mübarek Şam Bölgesinde yer alması, uzun yıllar burada görev yapması, çocuk ve torunlarının burada olması ve elbette Gaziantep’in güzel bir şehir olması bu kararının sebepleri arasındaydı.
Ve vasiyeti üzere Gaziantep’e defnedildi. Bakanlar Kurulu kararıyla Mehmet Nuri Paşa Camii avlusuna defnedildi. Rabbim mekânını cennet eylesin.
O kandil, bizi aydınlatmaya devam ediyor.
Şehrimizi, insanımızı, ülkemizi, müminleri…

MEHMET EMİN ER HOCAEFENDİ KİMDİR?

Mehmet Emin Er Hocaefendi miladi 1914, hicri 1332 tarihinde Diyarbakır Çermik ilçesi Külüyan (Kalaş) köyünde doğdu. Babası Hacı Zülfikar Efendi, annesi Havva Hanım’dır. Varlıklı ve dindar bir aileye mensuptu. Babasının küçük yaşlarda iken vefat etmesi, ilim tahsiline geç başlamasına sebep oldu. İlim tahsiline 25 yaşında başladı. İslami ilimleri öğrenme amacıyla, Suriye’ye gitti. Suriye’de bir müddet ilim tahsilinde bulunduktan sonra geri dönüp tahsiline Türkiye’de devam etti.
Memleketinde İslami eğitimde takip edilen usul gereği sarf ilmini öğrenerek tahsiline devam etti. Sonra Nahiv, Mantık, Vad, İsti’âre, Edebü’l-bahs ve’l-münâzara, Beyan, Meâ’n’î, Bedi’, Usulu’d-din, Usulu’l-fıkıh ve Kelam ilimlerini tahsil etti. Bir yandan medresede okutulan bu on iki ilmi öğrenirken, diğer yandan Fıkıh, Tefsir, Ferâiz, Tecvid gibi diğer ilimleri de öğrendi. Eş-Şeyh Muhammed Ma’şük b. Şeyh Muhammed Ma’sûm’dan bu ilimlerin hepsinden 1950 yılında icazet aldı. Kendisinde bu ilimleri birçok talebe okudu ve icâzet aldılar.
Tasavvufta muhtelif mürşitlerin terbiyesinden geçti. Amelî icâzetini (halkı irşat izni) merhum Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî’den aldı. Kendisi Saîd Nursi Hazretleri ile de 1951 yılında Isparta’da görüşmüştür. Üstad Saîd Nursi onu has talebelerinden kabul ettiğini ve 15 gün misafir etmeyi arzu ettiğini ancak gözetim altında olduğu için mümkün olmadığını, bundan dolayı memleketine hemen geri dönmesine izin verdiğini ifade etmiştir. İlim tahsilinden sonra hayatı boyunca ders verme, imamlık, vaizlik, tebliğ ve İslam’a davet gibi hizmetlerle meşgul oldu.

İlimde Üstadları: Molla Hasan el-Tahvîkî, Molla Rasul, Molla Abdussamed, Bediüzzaman’ın medrese arkadaşı Molla Abdullah, Molla Abdulhâlim, Molla Şeyh Abdurrezzak, Molla Hâfız Hacı Haydar Efendi, Şeyh Zeynelâbidin, Molla Şeyh Şerefuddin Fursâvi, Şeyh Muhammed Ma’şuk, Şeyh Ahmed-i Şorşubî.

Tasavvufta Üstadları: Şeyh Ahmet Haznevî, Şeyh Muhammed Saîd Seydâ, Şeyh Mahmud Sami.
Mehmet Emin Er Hocaefendi, hayatı boyunca tebliğ ve Müslümanların durumlarını görmek maksadıyla birçok Doğu ve Batı ülkesini ziyaret etti. Ziyaret ettiği ülkeler arasında; Danimarka, İsveç, Almanya, Belçika, Hollanda, İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Çin, Bangladeş, Hindistan, Afganistan, Pakistan, İran, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır bulunmaktadır. İlk olarak 1947 yılında hacca gitmiştir. Gittiği yerlerde irşâd ve tebliğde bulunup farklı dinlere mensup bazı ilim adamları ve papazlarla münâzaralarda bulunmuştur.

Eserleri: Hocaefendinin hepsini de Arapça olarak yazdığı onlarca eseri vardır.
Bunlardan Türkçe ’ye çevrilip basılanlar şunlardır:
Allah Katında Din, Fıkhı Bâtın, Fetvalar, Din Güzel Ahlaktır, İslam’a Giriş, Hatıralarım, Akaid Risalesi, Tasavvuf Risalesi, Ahlak Risalesi, Dinin Temelleri, Seyda Muhammed Emin Er ile Söyleşiler.
Gaziantep’te 20 yıl kadar görev yapan Mehmet Emin Er Hocaefendi, çalışmalarını Ankara’da devam ettirmiş, 28 Haziran 2013 Cuma günü vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.

Paylaş: