Millî Tarih
Millet vücudundaki iskeleti kaplayan uzviyete millî tarih denir. Biz millî tarih derken, bütün bir ırkın tarihini değil, milletimizin tarihini kastediyoruz. Millî tarih de millî coğrafya gibi ve onunla beraber, asırlarca süren bir emeğin, bugünkü iradeyi meydana getiren bir çalışmanın, fedakârlıkların, kahramanlıkların, şehitlerle mukaddes kurbanların eseridir. Tarih bir millet ruhunun kaynağıdır. Ecdat, bizim irade sefaletlerimizin, tutunacağı destektir. Ve bu mânada ölüler bizi yaşatıyorlar. Edebiyat ve sanatın bütün kolları millî tarihin derinliklerinden kuvvet ve ruh kazanırlar.
“Türk Tarihi” deyince, bizim tarihimizle, Azerbaycan’da, Irak’ta, İran’da, Suriye’de, Rusya’da, Hindistan’da, Türkistan’da, Moğolistan’da, Çin’de devlet ve hükûmet kuran bütün Türk kavmine mensup milletlerin tarihleri anlaşılır. “Türk Tarihi” dünyanın bütün dünyanın muhtelif kıtalarında yaşayıp gelip geçen bütün Türk kollarına ait vakıalardan bahseden, büyük bir konudur. Bundan dolayı bu isim hasseten bizim millî tarihimizin ismi olamaz.
Anadolu’ya göç edip, vatan edinen Türkler bu topraklarda tutunmak için Haçlı ordularıyla, Bizanslarla, Moğollarla mücadele etmişler ve kat’î olarak bu kıtaya yerleşmişler; ayrı bir devlet ve medeniyet vücuda getirmişlerdir. Selçuklu Devleti’nin yıkılışından sonra Anadolu’da baş gösteren Beylikler devri, Osmanlıların meydana getirmiş olduğu millî birliğe kadar sürmüştür. Millî birliğin kuruluşundan sonra, Anadolu insanının cihangirliği başlamış ve kısa bir zaman içinde üç kıtaya yayılmıştır. Osmanlı devrinde kıtalar, ülkeler fetheden, Rumeli’ye geçen Anadolu Türkleridir. O halde millî tarihimizin ismine, ister “Türkiye Tarihi”, ister “Anadolu Türkleri Tarihi” veya sadece “Anadolu Tarihi”dir diyoruz.
Anadolu Türkleri Tarihi denilince, Türkmenleri Anadolu’ya gelişlerinden zamanımıza kadar geçen hâdiseler hatıra gelir. Gerek Selçuklular, gerek Anadolu Beylikleri ve gerekse Osmanlılar zamanında genişleme ve fetihlerin hepsini ihtiva eder. Halen bu topraklarda ve geçmişte Avrupa’da, Asya’da ve Afrika’da hâkim olduğu bütün memleketlerdeki hâdiseleri kendi içine alır.
O halde millî tarihimiz aynı zamanda Müslüman Anadolu’nun tarihidir. Milletimiz Anadolu Türk milletidir. Ne gelişigüzel bir kısmı bir millet adı altına birleştirilir, ne de bütün bir ırkın gücü yalnız bir milletin hayatına maledilebilinir.
Dâvayı bir Anadolu ırkçılığı zannedenler de aldanıyorlar. Biz bu topraklar üstünde gelip geçen ırk ve medeniyetlerin bir haritasını yapmıyoruz. Geçmiş topluluklardan yaşayan milletimize pek çok miras kalmış olabilir. Fakat bu topraklarda esasen bizim olan, Müslüman Anadolu’dur; tarihidir, insanıdır. Anadolu, Müslüman Türkmen’e bir coğrafya ve iklim sunuyor, bu topraklar ise yeni bir millete ve medeniyete beşik oluyordu. Sahip olduğumuz töre ve devlet kuruculuk vasfına bu ülkede bir millet olmanın ruhu da veriliyordu. Bu ruh, yaşanan bir tarih şuuru kazandırdı, şekillendirdi.
Aynı tarihî kaderi yaşamayan insanlar nasıl, bir milletin fertleri olabilirlerdi? İslâmın bayraktarlığını elinden bırakmayan Anadolu’nun kaderiyle; barbar, kültürsüz, medeniyet yağmacısı Timur’un askerleri nasıl aynı milletin fertleri olabilirdi? Daima İran Şahına ve onun yaşattığı hüviyete bağlı kalanlarla bir millet beraberliği meydana getirilemeyeceğini tarih göstermedi mi?
Selçuklu ailesinin Anadolu’da hükümran olduğu zamandan itibaren, Anadolu’nun hudutları çizilmiştir.
Bu sayımızda, sizleri Anadolu’nun mayası ile yoğurulmuş, yiğit bir dâva adamını tanımaya dâvet ediyoruz; Ayvaz Gökdemir…
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun…
Yorum Yap