VURUN ANTEPLİLER NAMUS GÜNÜDÜR!
Antep sıcak, Antep çetin yerdir.
Antepliler yiğit kişilerdir. (…)
“Karayılan der ki: Harbe oturak,
Kilis yollarından kelle getirek,
Nerde düşman varsa orda bitirek,
Vurun ha yiğitler namus günüdür…”
İngilizler 15 Ocak 1919’da, Fransızlar 29 Ekim 1919’da Antep’i işgal ettiklerinde ve onlarla ittifak hâlinde Ermeni lejyonları Türklere karşı cinayet ve mezalimi artırdıklarında “Müslüman toprağında heç gâvur olur mu?” diyen Antepliler için gün artık namus günü idi.
Fransızlar sokağa çıkma yasağı ilan ederek bütün evleri arama bahanesiyle tarumar etmeye, Ermeniler Türklerin mallarına Ermeni malıdır diyerek el koymaya başlamıştı. Antepliler 1 Kasım 1919’da, “işgale tahammülü olmadıkları”nı ifadeyle Fransız kumandanlığını protesto etti. 30 Aralık’ta belediye binasından yola çıkıp Fransız karargâhı önünden geçerek büyük bir protesto yürüyüşü yaptılar. Her ne kadar bir kısmı güçlü Fransız ordusuna karşı nefsi müdafaa da olsa direnmenin imkânsız olduğunu düşünse de çoğunluk, işgalcilerin savaşmadan Antep’ten çıkarılamayacağı inancındaydı. Önce hükûmet konağı ve Akyol Karakolu üzerine çekilen Türk bayrağının 5 Kasım 1919’da indirilmesi, ardından peçesini yırtıp annesine saldıran Fransız askerlerine karşı koymuş 13-14 yaşlarındaki Kâmil’in 21 Ocak günü süngüyle şehit edilmesi, millî ve dinî değerlerine tecavüzün had safhaya ulaşmış olduğu Anteplilerin sabrını taşırmıştı. Genç yaşlı, kadın erkek kimi parasını kimi az miktarda olan erzakını vererek, kadınlar altın yüzüğünü küpesini bozdurarak, eski askerler eli silah tutanlara talim yaptırarak ve mermilerini bile kurdukları imalathanelerde üretmeye başlayarak topyekûn kendi şehirlerini kendilerini savunmak üzere hazırlıklara giriştiler.
Antep Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kilis-Antep yolu “Kuvayımilliye Komutanlığı” görevini verdiği Şahin Bey (Mehmet Said) idaresinde 1920 yılı başından itibaren Fransız askerleriyle mücadele başladı.
“Sade siz değil, bütün dünya bir araya gelse, bizi bu topraklardan ayıramaz. Sonra sen hiç ömründe Türk esir yaşamaz diye duymadın mı? Namus ve hürriyet için ölüme atılmak ise bize ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir.” sözleriyle 21 Şubat’ta Fransız kumandanlığına Anteplilerin kararlığını ileten Şahin Bey, çok değil bir ay sonra şehitlik mertebesine ulaşacaktı. Fransızların Antep’i 1 Nisan 1920’de topa tutmasıyla çatışmalar şiddetlendi. Antep Savunması’nda 4 Nisan’dan 12 Mayıs’a kadar bulunan Kılıç Ali Bey “Bir anda kanallar birbirine açıldı ve toprak altında, evet toprak altında Gazianteplilerin çarpıştığını gördüm. Bu millet yenilmeyecekti ve yenilemezdi.” sözleriyle sadece bir ay tanığı olduğu Antep direnişini özlü şekilde tasvir ediyordu. Antep Savunması’nın destanlaşmış ismi Karayılan (Molla Mehmet) ve nice kahramanların azmiyle 19 Nisan’da Fransızlar ilk yenilgilerini aldılar. Ancak 27 Mayıs’ta TBMM’ye gönderilen bir telgrafta tüm şehrin ve elde bulunan kaynakların Fransız topları karşısında yerle bir edildiği anlatılarak yardım isteniyor, yardım gelmezse de Anteplilerin her şeyi göze aldığı söyleniyordu.
Antep kahramanlarından Kilisli Arslan Bey (Üsteğmen Ali Rıza Bey) Kılıç Ali Bey’den sonra bir süre kumandanlığa vekâlet etti. 1920 yılı Haziran ayı sonlarında Antep’e gelen Milis Kaymakamı Özdemir (Şefik) Bey ise 8 Ağustos 1920’de, Antep Kuvayımilliye Komutanlığı görevini üstlendi. Fransız komutanlığı 11 Ağustos’ta şehrin kayıtsız şartsız teslim olmasını isteyen bir nota gönderdiğinde Özdemir Bey’in cevabı “Anteplilerin ölüm ya da kurtuluştan başka seçeneği olmadığı, Antep’te canlı bir insan bulundukça ve memleket baştanbaşa yıkılmadıkça Fransız askerinin buraya giremeyeceği” oldu. Ne var ki güçlü Fransız ordusu karşısında kendi mermisini bile kendi üretmek zorunda kalmış Antepliler için vaziyet gittikçe ağırlaşıyordu. Fransızlar tüm erzakı toplayarak Anteplileri açlığa terk etmiş, topa tutulan şehir halkı Malatya, Urfa, Maraş’a göç etmek zorunda kalmıştı. Çarpışmalar yer yer devam ederken Fransızların teslim olun çağrısına 1 Aralık’ta Kuvayımilliye’nin cevabı yine “müdafaaya devam ederek şerefle ölmek” oldu. Ancak iki ay sonra, Anteplilerin açlığa, yokluğa, Fransız toplarına karşı 6317 şehit, sayısız gazi vererek 11 ay sürdürdükleri savunma, 9 Şubat 1921’de işgalcilerin şehri ele geçirmesiyle sonlandı. Ama mücadele bitmemişti. Aynı gün TBMM’nin oybirliğiyle aldığı kararla da sabitti ki, Antep şehit düşmemişti; “Gazi” olmuştu. Nitekim “Gazi” oluşunun üzerinden bir yıl geçmeden, 25 Aralık 1921’de kurtuluş günü gelecekti.
Mondros Ateşkesi’yle birlikte 3 Kasım 1918’de Musul’un ardından İskenderun, Adana, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa’da başlayan ilk işgaller, aynı zamanda ilk direnişlerin de başladığı bölgelerdir. Bu nedenle Antep Savunması’nın psikopolitik analizi, bu direnişin sadece şehirlerinin değil tüm İstiklal Mücadelesi’nin kaderini değiştirmiş olan mahiyetini daha iyi anlamaya imkân sağlar. Mütarekenin akabinde Osmanlı devlet adamlarından askerler, din adamları, münevverler, esnaf ve sıradan halka kadar hemen herkeste temel iki tutum belirmişti. Bu tutumların ilkine göre Osmanlı Devleti yenilmişti, kendini kurtarabilecek güce sahip olmadığı görülmüştü; bu kötü durumu hafifletebilecek çarelere tevessül edilmeliydi. İkinci tutum ise esaret altında yaşamaktansa savaşarak şerefli bir ölümü seçmişti. Bireylerde tutumların oluşmasında genlerle bağlantılı olarak mizaç ve kişilik özelliklerinin yanı sıra sosyal deneyimlerle bağlantılı olarak bilişsel, duygulanımsal ve davranışsal kaynaklar belirleyicidir. Dolayısıyla Osmanlı ahalisinde beliren bu iki tutuma yönelik sadece “vatan hainliği-vatanperverlik” ekseninde yapılacak kestirmeci ve derinliksiz bir değerlendirme, hem nesnel değildir hem de ortak bir amaca yönelik olarak tutum ve davranış değişiklikleri yaratabilme potansiyelini engeller. Buna göre Osmanlı halkının sergilemiş olduğu bilişsel kaynaklı olan birinci tutumun olgulara dayandığı ve gerçekten de Osmanlı Devleti’nin gücünün düşmanlarının gücü karşısında oldukça yetersiz olduğu söylenmelidir. Millî Mücadele’yi var eden duygulanım kaynaklı ikinci tutum ise olgulardan ziyade duygu ve değerlere dayalıdır; realiteyi esas almadığından çoğu zaman insanın hayatta kalma temel güdüsüyle çelişir. Realitede başarısızlık ihtimalinin bu kadar yüksek olduğu bir durumda bireylerin kendini engelleme yoluyla benliklerini korumaya odaklanmaları, yani birinci tutumun gelişmesi tabii bir süreçtir. Ancak Millî Mücadele’nin tamamı gibi Antep Savunması’nı da mümkün kılan başlıca psikolojik saikin / motivasyonun olgulardan ziyade Müslüman Türk ahalinin temel değerler sistemi olduğu görülmektedir. İşgale karşı durmanın namus meselesi olması, Müslüman toprağını gavurun yönetemeyeceği, Millî sembol olan bayrağa hakaretin, kadınların ırz ve namusuna tecavüzün kabul edilemez olması, Türk’ün zinhar esir yaşayamayacağı, Türk milletinin yenilmezliği, şerefle ölmek gibi öne çıkan söylemler, düveli muazzama karşısında yok mesahabesindeki maddi güç realitesini ikincil kılmıştır. Öte yandan başlangıçta olgular başarısızlığın yüksek ihtimal olduğuna işaret etmekle birlikte, ikinci tutumun tercihiyle az da olsa başarı da artık ihtimaller arasına girmiştir.
Antepliler, yenilmez olduğu imgesinin yüklendiği Fransız ordusuna karşı tüm zorluklara rağmen kendi öz güçleriyle 11 ay mukavemet edebilmiştir. Bu mücadele en başta tıpkı Urfa ve Maraş’ta olduğu gibi İtilaf Devletleri’nin askeri gücüne karşı yerleşik kanıların henüz düzenli ordu kurulmadan sarsılmasını sağlamıştır. Antep Savunması’nın bu niteliği, Millî Mücadele ruhunun hem nitelik hem de nicelik olarak güçlenmesinin baş âmilleri arasında sayılmalıdır. Sosyal psikoloji çalışmaları ortaya koymuştur ki, insan grupları (ortak bir amaç için bir araya gelmiş Kuvayımilliyeciler gibi) üyelerine daha çekici geldikçe, grubun havası kuvvetlendikçe grup üyelerinin grubun geleceğine bağlanması ve grubun verimliliği artmakta, grubun başarısı “biz” duygusunun “ben” duygusundan daha önemli hâle gelmesini sağlamaktadır. Zaferler, başarılar birey ve grubunun benlik saygısını artırırken başarısızlığa dair korkuların etkisini de azaltmaktadır. Bu yönüyle Antep Savunması, Mondros Mütarekesi akabinde Osmanlı ahalisinde belirmiş olan “kendini kurtarabilecek güce sahip olunmadığı” düşüncesinde temellenen tutumun henüz 1920’de değişmeye başlamasını sağlayan ilk direniş ve başarı örneklerinden birini teşkil eder. Güney cephesinden sonra Batı Anadolu, Karadeniz, Trakya ve Doğu Anadolu’da bu örneklerin artmasıyla birlikte Millî Mücadele taraftarlığı, başlangıçta mahrum bulunduğu olgular temelli bilişsel kaynağa da erişerek bilişsel-duygulanımsal kaynaklı güçlü bir tutum hâlini almıştır.
KAYNAKLAR
Abadi, Türk Verdünü, Antep’in Dört Muhasarası, Gaziantep Kültür Dergi, Kitap ve Broşür Yayınları:14, Gaziantep, 1959.
Alvin Zander & Donvin Cartvvright, Group Dynamics, Third Edition, Harper Management Association Inc., 1970.
Aronson, Wilson, Akert, Sosyal Psikoloji, İstanbul, 2012.
Gaziantep İl Yıllığı, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1969.
Mustafa Murat Çay, “Kerim Fırat’ın “Adsız Kahramanlar İsimli Tefrikası Çerçevesinde Millî Mücadele’de Antep Savunması”, Gaziantep University Journal of Social Sciences, 18 (1), 380-398.
Oxford Handbook of Positive Psychology, Oxford University Press, 2009.
S. Berglas & E. E. Jones, “Drug Choise As A Self Handicapping Strategy in Response to Non-Contingent Success”, Journal of Personality and Social Psychology, 95(4), 1978, 405-417.
Sadettin Gömeç, Millî Mücadelede Gaziantep, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1989.
Sahir Üzel, Gaziantep Savaşının İç Yüzü, Doğuş Matbaası, Ankara, 1952.
Türk İstiklâl Harbi Cilt IV, Güney Cephesi, Genel Kurmay Basımevi, Ankara, 1966.
Yorum Yap