Yıl 2005, Kasım ayının 25’i Cuma günü, yer Gaziantep Türk-İslâm Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Vakfı. Türkçeyi en güzel konuşan duayeni Yavuz Bülent Bakiler konuşuyor: “… Dün (24 Kasım 2005 tarih ve 220 sayılı kararıyla) Gaziantep Büyükşehir Belediyesi meclis üyelerinin, şahsıma Fahri Hemşerilik beratı verilmesi oy birliği ile kabul edilmiştir. Bu fahri hemşerilik beratı, benim için bir istiklal madalyası kadar kıymetlidir. Özellikle Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Dr. Asım Güzelbey’e ve emeği geçen herkese ebediyen minnettar kalacağım.” diyerek sohbete başladı.


“Gaziantep’te hem ev sahibimizden hem de başkalarından dinlediklerimizin üzerinden on yıl geçti. 1962 yılında, Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nda yedek subay olarak askerlik görevimi yaparken; bir akşam, alay sinemasında “Antep Savunması”nı konu alan bir film gösterildi. Film bittikten sonra doğru bölük binası yatakhanesindeki odama gittim. Heyecandan tir tir titriyordum. İçim içime sığmıyordu. Bağdaş kurarak karyolama oturdum. Orada hüngür hüngür ağlayarak, “Antepli Şahin” şiirimi yazdım. Nasıl yazdımsa hiç tashih etmeden öylece yayınladım.” dedikten sonra “Antepli Şahin” şiirini baştan sona okudu. “Bu şiiri, o yıllarda Ankara Türk Ocağı’nda tanıdığım, fikriyatıyla, cesaretiyle, asaletiyle Şahin Bey’e benzettiğim Ayvaz Gökdemir’e ithaf ettim.” dediğini dün gibi hatırlıyorum.
Yavuz Bülent Bakiler sohbetin sonunda Türk-İslâm Vakfı’nın şeref defterine kendi el yazısı ile şu satırları kaydetti.


Ben Ayvaz Ağabey diye hitap ederdim.
Gaziantep’te mütevazı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, birçok sıfat ve unvanlarına rağmen mütevazı bir hayat sürmüş, daha üniversite yıllarında Ankara’da Türk Ocaklarına ve Üniversiteliler Kültür Derneği’ne katılarak başladığı fikri mücadelesine, “son nefesine kadar” devam etmiş, dünya hayatına (kendine yakışır şekilde) yıllarca emek verdiği Türk Ocaklarının 37. Genel Kurulu’nda (19 Nisan 2008) geçirdiği kalp krizi sonucunda veda etmiştir. Sade hayatı ile de örnek bir dava ve fikir adamı olmuştur. Dava arkadaşlarının omuzlarında muhteşem bir cenaze töreni ile dar-ı bekâya uğurlanmıştır.
Eğitimci, yazar, bürokrat, milletvekili ve devlet bakanı olarak hayatı boyunca ülkesine ve milletine hizmet eden; Türk Milliyetçiliği mefkuresini yaşayan, taşıdığı tüm unvan ve sıfatları fazlası ile hak etmiş ve bu unvanların hakkını veren merhum Ayvaz Ağabeyim; yazıları, eserleri, fikirleri, hizmetleri, gayret ve mücadeleleri ile mütevazı yaşantısı ve vakarlı duruşuyla Türk siyasetine, Türk millî eğitimine, Türk kültürü ve milliyetçiliğine unutulmaz katkılar sağlayan Gazi Şehrimizin yetiştirdiği mümtaz şahsiyetlerinden biridir, medar-ı iftiharımızdır.


Ayvaz Ağabey; millî kültürü, “milletlerin şahsiyeti” olarak görmüştür. Millî kültür ve vatan kavramları arasındaki bağı, “Milliyet ve millî hayat, özü ve orijinal kısmıyla, millî kültürden ibarettir. Vatan, millî kültürün muhafazası olan, milletin kanı ve irfanıyla yoğrulmuş topraktır; millet ailesinin mübarek ve mukaddes yuvasıdır.” cümleleriyle özetlemiştir.


Ayvaz Ağabey, milliyetçiliği Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal gibi sosyolojik ve psikolojik bir olgu olarak kabul eder. “Milliyetçilik, kökü insan ruhunun derinliklerine ulaşan, insana sağlıklı bir kişilik ve emin bir kimlik kazandıran psikolojik ve sosyal bir zarurettir.” Ancak milliyetçiyim diyen bir insana, “Milli his veya milliyet duygusunun yeterli olmadığını, milliyet şuuru ve sevgisi olmadan, milli kültür teşekkül etmeden, doğru bir insan idrakine erişebilmenin dahi mümkün olmayacağını” kaydederek, “Milliyetçilik ise fertler bakımından, kendi milliyetine bağlılık duygusu ve şuurudur.” sözleriyle ‘şuur’un da önemini vurgulamıştır.
Milliyetçilik, aslını, neslini, cinsini, cibilliyetini bilmektir. Fert ve toplum olarak bir şahsiyet ve izzeti nefis sahibi olmaktır. Başka bir ifade ile hangi milletten olduğunu bilmek, milletini sevmek ve onun gayretini gütmektir.


Ayvaz Ağabey, sözünün sahibi olarak, bütün hayatı ve gayreti ile örnek bir ‘Türk milliyetçisi’, ‘Türk münevveri’dir.


Ayvaz Ağabey, milliyetçiliğin dine aykırı olmadığı fikri üzerinde çok durmuştur. Bu hususta Hucurat Suresi’nin 13. Ayetini hatırlatarak başlar. “Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız.” Böylece ortaya ayrı renkler, deriler, ayrı diller ve kültürler çıkmıştır. Sosyal bir varlık olan, yani toplu yaşayan bir insan, ferdi seviyede olduğu gibi, toplum seviyesinde de farklılaşmıştır. Yani bir toplum içinde fertler, insanlık aleminde de milletler birbirinden farklıdır. Yaratılıştan gelen maddi-fizik farklar dışında, toplulukları birbirinden farklı kılan birtakım inançlar, adetler, alışkanlıklar, düşünce şekilleri, tavırlar, davranışlar, kurumlar vardır ki ister maddi ister manevi cinsten olsun bunların bütününe ‘kültür’ diyoruz. Allah’u Teâlâ, insanlığı bir kültürler tayfi halinde temaşayı münasip ve güzel bulmuştur. Onun için de insanlık zaman ve mekân içindeki manzarasıyla muhteşem bir tayf halindedir. Sonra Rum Suresi’nin 22. Ayeti, “Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin çeşit çeşit olması da O’nun varlığının işaretlerindendir. Doğrusu bunlarda bilen kimseler için alınacak dersler vardır.” Her Türk milliyetçisi gibi Ayvaz Ağabeyim de ayrı milliyetler ve dillerle yaratılmış olmayı bu ayetlere dayanarak Tanrı’nın bir hikmeti olarak kabul ediyor, yani Allah’u Teala, insanları böyle yarattım ve bu benim varlığıma delalet eder diyor. Bütün insanları tek dilli bir millet haline getirmek, Tanrı’nın varlığının delillerini ortadan kaldırmaya çalışmak değil midir?
Genç yaşta atandığı Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğünde yaptıkları ile adını duyuran Ayvaz Ağabey, Türk millî eğitimine yaptığı müfredat düzenlemeleri, yönetim anlayışındaki kararlı, radikal uygulamaları ile eğitim sistemini millî bir çerçeveye oturtmuştur.


O’nun bürokratik dönemi, Türk millî eğitim sisteminin Atatürk’ten sonra ilk defa yasa ve yönetmeliklerde belirtilen millî esaslara göre yeniden teşkil edildiği ve yönetildiği bir dönem olmuştur. Türk millî eğitim sisteminin yapısı ve sorunları ile bunlara ilişkin millî çözümler konusundaki, yüksek hâkimiyeti sayesinde kısa sayılabilecek bir zaman diliminde çok büyük işler başarabilmiştir.
Yaptıklarının temelinde, öğretmen yetiştirme politikasını değiştirmek ve millî değerleri gelecek kuşaklara miras bırakabilecek, iyi yetişmiş öğretmenlerle Türk millî eğitimine gerçekten ‘millî bir vasıf” kazandırmak düşüncesi vardı ve kısa görev süresinde buna da muvaffak oldu.


Mesela; mûsikînin Millî Kültür içindeki öneminin farkında olarak, Millî Eğitim’e bağlı ilk Türk Devlet Konservatuarının kuruluşunun fikir sahibi ve öncüsü de yine Ayvaz Ağabey olmuştur. Yanına tarihçi Yılmaz Öztuna ve Müsteşar Ahmet Nihat Akay’ı da alarak, dönemin Millî Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem’e bu öneriyi götürürler ve öneri kabul görür. Bu sayede ülkemizin ilk Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı olan İstanbul Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı, İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde kurulur. Bunu takiben çok sayıda Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarları kurulmuş ve bu sayede millî mûsikîmiz bilimsel, müzik adamlarımız da mektepli olmuştur.


O, yapıştırılmaya çalışılan sıfattan ziyade demokrat kişiliği ve Türk milletine olan aşkıyla anılmayı hak eden saf ve gerçek bir vatan millet aşığıdır.


“Dil, bir milletin ses bayrağıdır”, “Dili anarşi içinde bulunan bir milletin, düşüncesinde disiplin sağlanamaz; dili bozulan milletler, tefekkür kabiliyetlerini de zaman içinde kaybederler.”, “Afrika’nın büyük çoğunluğunun dili ya Fransızca ya da İngilizcedir ama bu onları sömürge ve köle olmaktan kurtarmıyor” derken; Türk diline olan hassasiyetinin ve sevgisinin, milletine olan hassasiyeti ve sevgisi kadar güçlü olduğunun vurgusunu da yapardı. “Milliyet esas itibariyle dil üzerine kurulur. Geleneğin de, tarihinde de dinin de anahtarı dildir.” derdi. Türk tarihi, Türkçemiz, siyasi, mülahazalar, Türk’ün meseleleri ve ele aldığı her konuda dildeki bütün kural, kaide, vurgu ve mana ile konuşur, dinleyenler onun eşsiz hitabetine hayran, zengin Türkçesine meftun olurlardı.


Ayvaz Ağabey, her biri ayrı değer taşıyan birçok yazılı eserler de vermiştir;
-Eşi Sevgi Hanım ile birlikte yazdığı üç ciltlik “Yardımcı Edebiyat Kitabı” çok değerli bir kaynaktır.
-12 ciltlik “Yeni Türk Ansiklopedisi”nin hem yazar kadrosunda bulunmuş hem de baş editörlüğünü yapmış ve bu çalışmasıyla Türk Ocağı Ödülü kazanmıştır. İçinde bizzat yazdığı yüzlerce madde de bulunan bu ansiklopedinin hem genel yönetmeni hem de baş redaktörüdür. Millî kültür abidesi 12 ciltlik bu ansiklopedi, bir bakıma onun eseridir.


-Tercüman gazetesinde yayınlanan “Buhranın Kaynağında Müşahedeler Tespitler Cevaplar” isimli kitabı da önemli eserlerindendir.


-Eşi Sevgi Hanım ile birlikte yazdığı ve Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan “Yunus Emre / Güldeste” isimli kitabı, çok sayıda baskısı yapılan ve kendi alanındaki önemli eserlerinden biridir.
-Kervan ve Bengü yayınları tarafından yayınlanan “Türk Kimliği” adlı eseri, bu alandaki en önemli kitaplar arasındandır.


-Değerli tarihçi Yılmaz Öztuna ile birlikte yazdıkları “Türkiye’de Askerî Müdahaleler” adlı kitap hem araştırma hem analiz olarak mükemmeldir.


Millî kültür ve kimliğin oluşumu ve gelişmesinde dinin, anadil kadar önemli olduğunu savunan Ayvaz Ağabey’e göre Karahanlı, Gazneli, Selçuklu, Osmanlı çizgisinde Türk siyaset, toplum ve kültür yapısının hâkim rengi İslam’dır. İslam’ı bilmeden son 1000 yılın Türk’ünü bilmeye, anlamaya, anlatmaya imkân yoktur. Bu millet, bin yıl Allah’ın kılıcı olmuş bir millettir. “Allah Türk’ü terk etmez, Allah kılıcını körletmez.” tespiti ile beraber, Türk milletinin dininden ve muasır medeniyet iddiasından asla vazgeçmeyeceğinin de altını çizerek kaydeder.


Ayvaz Ağabey, “Biz, tarihimizin son bin yılında Kur’an’la uyuduk Kur’an’la uyandık Kur’an’la öldük Kur’an’la dirildik” diyen, fikirlerince amel eden samimi bir Müslümandı. Kalbindeki peygamber sevgisi sebebiyle Efendimiz’in doğumu münasebetiyle kutlanan Mevlid Kandili gününü içine alan haftaya Kutlu Doğum Haftası ismini teklif eden ve veren kişidir.


Milletvekili ve bakan olarak görev yaptığı yıllarda Gaziantep ilinde yapılan tüm kamu yatırımlarında çok büyük çaba ve katkıları olduğu gibi pek çoğunu da bizzat öncülük yapmıştır.
Kendisi örnek Milliyetçiyi, “Ülküsü yolunda zincirlerini kırmayı başaran kişi” olarak nitelendirdi. “Son inananı son nefesini vermeden, son mücahidi sonuncu okunu atmadan bir davanın kaydedilmiş sayılmayacağını” söylerdi.


Onun en önemli yanlarından biriside, “Bizden biri, içimizden biri olmasıdır.” Hayatı boyunca yiğitliğinden, mertliğinden, cesaretinden taviz vermeyen eğilip bükülmeyen, doğru oturup, doğru konuşan Ayvaz Ağabeyim, rahmetli Dündar Taşer’in “Ülkücü, ipeğe sarılmış çeliktir.” sözünün hakkını hayatının her devresinde veren, ülkücülüğü iliklerine kadar yaşayan bir “ülkü devi”…
Onu anlamak ve yaşamak istiyorsak bıraktıklarını okumak ve ülkü mirasına sahip çıkmaktan başka çaremiz yok. “Türk Kimliği” kitabını, milliyetçi olma iddiasındaki herkes bilhassa gençler mutlaka okumalıdır.
Ülküsünü yaşayanlara ve yaşatanlara selam olsun.
Hakka yürüyüşünün 14. sene-i devriyesinde rahmetle şükranla anıyorum mekânı cennet, makam-ı âli, ruhu şad olsun.

FAYDALANILAN KAYNAKLAR
1- Ayvaz Gökdemir, Türk Kimliği, Bengü Yayınları, İstanbul, 2008.
2- Türk Yurdu Dergisi, Say: 249, s. 16-24.
3- Ötüken, Sayı: 2009, s. 114-120.
4- Hayati Tek, Türkiye’nin Temel Meseleleri ve Ayvaz Gökdemir, http://hayatitek.com/ayvaz-gokdemir/

Dr. Mehmet BERK

Paylaş: