Bir anektod…
Fak-Fuk-Fon’u nasıl gündeme geldi…?
1980-83 döneminde, yani Antep’te sanayicilerle haşir neşir olduğum dönemde hayırsever insanlar ve cenaze sahipleri Motosikletle yemek toplayıp dağıtan bir gönüllü olduğunu söylediler… Düğün ve cenaze evlerinden artan yiyecek ve içecekleri alıyor, kendine göre paketliyor ve genelde kimsesi olmayan, yatalak, çok çocuklu, gerçekten ihtiyacı olan yoksullara sessizce dağıtıyordu… Akrabalarından birisi beni onunla tanıştırdı… İhtiyaç sahiplerini nasıl tespit ettiğini sordum. Cevap vermek yerine bana bir gecelik dağıtım listesini gösterdi ve beni birlikte dağıtım yapmaya çağırdı; hem de meydan okuyarak… “Haydi, baba yiğitsen gel!” dedi… Soğuk bir güz akşamı o motosikletli, ben arabalı yola çıktık…
O gece gördüklerimden sadece bir tanesinden söz etmek istiyorum sizlere. Karşıyaka tarafında bir evinin çatı arasında; yatalak, kimsesiz bir ihtiyar için hayırseverin biri yatak, yorgan vermiş ve birkaç parça kap kacak vs. mutfak gereçleri de takviye etmişti… O geceki programda bu ihtiyarı ziyarette vardı. Çatı arasına çakşak bir ahşap merdiven (süllüm) ile tırmandık. Tekerlek, merdivene ayağını atınca yukarıdan ses geldi “Hoş geldin Memet Ağa!” diye. Merdiven pek güvenilir olmasa da o önde, ben arakada tırmandık. Rüzgâr aralıklardan süzülerek içeriye doluyordu… Zavallı adam, hasta… Yiyecek gelmese kesin aç kalacak… Tekerlek, eczanelerden topladığı ilaçları da verip hangisini nasıl alacağını anlatıyor. Zavallı ihtiyarın kimsesi yokmuş ve tek başına burada yaşıyormuş…
Edebi yazma gücü olan bir kişi, o geceyi ve Mehmet Tekerlek’in ondan önceki ve sonraki her gecesini muhteşem bir esere dönüştürebilirdi!…
O dönemde Tekerlek’teki listede yüzlerce isim vardı… Motosikletle hepsine ulaşması imkânsızdı ve çok sefer yapması gerekiyordu… Hayırsever dostları ona ikinci el bir pikap temini için canla başla çalışıyorlar… Zamanın valisine mesele anlatılınca o da desteğini esirgemiyor… 1983 Milletvekili seçim çalışmaları döneminde, Antep dışındaki işadamlarının da gayretiyle Anadol pikap Tekerlek’e teslim ediliyor. O’da kapasitesini 3-4 katına çıkartabiliyor bu sayede…
Seçim döneminde Turgut Özal Antep’e geldiğinde; nev’i şahsına münhasır bu işi kısaca dile getirmiş, Antep kültürünün her alanda bilhassa hamiyetperverlikte çok ileri tecrübeleri olduğuna dair bu misali de vermiştim…
Hükümet kurulunca verilen görev sebebiyle çok büyük kesimlerin dertleriyle uğraşmak durumunda kalmıştım… O dönemde halkın önemli bir kısmı ancak kara lastik giyebiliyordu, yurdun her yerinde hala karaborsa hâkim idi. Yoksulluk yaygın idi. Bir de yoklukla mücadele gerekiyordu… Hükümete çok şikâyet gelmekte idi… Hükümet, en yoksul tabaka için yeni formüller arayışında idi.
Bir görüşmemizde rahmetli Özal’a halkın çilesini hatırlatıp, “Efendim, Orta Asya’dayken biz Türkler şöyle söylermişiz, dermişiz ki; “Hanın iyisi, budununda (ülkesinde) aç, çıplak ve yurtsuz bırakmayandır.” “İşte iyi ‘Han’ olmak için bir fırsat… Sözünü ettiğimiz kesim cari yollarla ayağa kalkamaz, özel bir fon ihdas etmeliyiz!… Antep’te bir fedai bile bunları yapabiliyorsa Devlet niye yapmasın!…”
İşte bu sızlanma FON’nun doğmasını ateşleyen kıvılcım oldu!…
Yorum Yap