ANAHTARCI SARI’NIN ADİL HOCA İLE UMRE HATIRALARI

Mehmet ERDEM
“Anahtarcı Sarı”

1987 yılında rahmetli Adil Hoca’mla beraber karayolu ile umreye gitmek nasip oldu. Bağdat’ta İmam Azam Camisinde sabah namazında İmam
Azam Hazretleri’ni ziyaret sonrası bir kişi arkadan yaklaşarak hocamızın gözlerini kapadı ve ondan kim olduğunu tahmin etmesini istedi. O zat üstadımızın Mısır’da beraber eğitim gördükleri arkadaşı, hem de o caminin imam hatibi imiş. Hocamıza cübbesini giydirdi mihraba geçirdi ve sabah namazını hocamız kıldırdı. Namazdan sonra Haşr Suresi’nin son ayetlerini mükemmel bir şekilde eda etti. Cami adeta göz yaşlarına boğuldu. Kahvaltının ardından, kendisinin daha önce o dönemde Ezher diploması kabul edilmediği için diplomasını aldığı Bağdat Üniversitesine gittik. Orada bütün öğretim görevlileri ve diğer arkadaşları ile hasret giderdiler.

İmam Azam Efendimiz’in türbesine ziyaret ettiğimizde türbeye insanların kapalı bahtlarını açmak umudu ile taktıkları asma anahtarlar dikkatini
çekti. Arkadaşına “bunlar nedir?” diye sorunca hazret durumu izah etti. “Açtıracak kimse bulamıyoruz” dedi. Rahmetli “tam adamını buldunuz” deyip beni göstererek; “Anahtarcı Sarı kardeşimiz bu işin piridir.” dedi. Ben de bir pense ve birkaç çivi ve çekiç ile o asma kilitleri söktüm ve o anahtarları otobüsümüze atıp Medine’ye doğru yola devam ettik.

Oraya varınca Üstadımız “Gel bakalım sarı kardeş seninle Medine’de 50 yıldır ikamet eden Türk hocamız Mustafa Efendi’yi ziyaret edeceğiz” dedi. Bu zatın yanına varınca hocamızı gören üstad “Ehlen ya Şeyh Adil ehlen” diyerek boynuna sarılıp sevgilerini izhar ettiler. Hocamız bütün zor meseleleri kendisine sordukları bu alimin elini öptü. O da ne kadar hocamızın ilmine hürmeten ayağa kalkmak istese de buna hocamız müsaade etmedi. Bir ilim erbabı olan bu zat hocamıza bir çok iltifatlar etti. “Adil Hoca demek bir Türkiye demektir, kıymetini bilmeyenler yazık ederler” dedi. Ertesi gün Ravza’da alimlerin buluştuğu Ashab-ı Suffa Meclisi’ne gittik, orada ileri gelen alimler yine hocamıza çeşitli iltifatlar ettiler. İçlerinden biri üstadımızı evine götürüp istirahat ettirdi ona o villayı ve arabasını şoförü ile tahsis etmek istedi. Ancak üstadımız beraber geldiğim dostlarımdan ayrılamam diyerek, bu cömert teklifi geri çevirdi.

O zat Regaip Kandili ’ne denk gelen gece de hocamızı Türk ve Arap kardeşlerimizin toplanacakları bir spor salonuna götürdü. Orada hocamız çok güzel nükteler ile hazirunu gah ağlattı gah tebessüm ettirerek vaaz etti. Gece otele döndüğümüzde artık saat biri gösterdiğinden otelin kapıları kapanmıştı. Ben de bir taş bulup geldim ve küçük bir camı kırıp kapıyı açınca hocam, “Anahtarcı olmaya ne varmış, ağam” diyerek bizi her zamanki gibi güldürdü.

Odada beraber kaldığımız insanlara da arkadaş gibi davranır, her türlü hallerine sabır ederdi. Horlayan kardeşlerimizi hocamı rahatsız etmemeleri için uyarmaya davransam da o beni uyarır, rahatsız olmadığını ifade ederdi. Ben arkadaşların hanımlarına horlamalarından haber verince inkar ettiler. Bende bir teyp ile sabaha kadar kaydedip onu da onlara dinletince bunu duyan hocam öyle güldü ki gözlerinden yaş geldi. “Yahu sen hiç mi erinmedin gittin bu işi yaptın” diyerek gülümsedi. Klimayı sevmediğinden benim onu havlu ile serinletme çabalarımı hep tatlı bir
şekilde geri çevirirdi. Onu çok sevdiği greyfurt meyveleri ile sevindirmeye çalışır, o da simit aşı ve çeşitli salatalar, Buhara pilavları yaparak hünerleri ile bizi memnun ederdi. Orada bulunan Bekir Öztekin Hoca, hocamıza bir televizyon kanalında Kur’ân okuma fırsatı sağladı. Onu görenler hayretlerini gizleyemeyerek memnuniyetlerini çeşitli şekillerde ifade ettiler. O kaseti uzun zaman muhafaza etmemize rağmen sonra kaybettik. Orada bulunduğu zaman da bir çok memleketlimizin müşkül işleri ile bizzat ilgilenerek dualarını aldı.

Mekke’de unutamayacağım anım ise son veda tavafı bitişi duaya durduğumuz andır. Hocamız dua esnasında o kadar ellerini kaldırdı ki parmaklarının ucuna kadar yükseldi. Göz yaşları ile duaya dalmışken bende düşmesin diye ardına geçerek beklemeye başladım. O anda bir Sudanlı kafilenin çarpması ile kendine gelerek oturdu ve daha fazla ağlamaya başladı. “Kurban olayım hocam nasıl bir hal bu hal bana da anlatsan” dedim. “Nasıl anlatayım Sarı kardeş görmedin mi Resulü Ekrem
efendimiz ve melekler bizimle tavaf halindeydiler” dedi ve beraberce ağladık. Yaşadığımız bu güzel halin tesirini epey bir süre yaşadık. Rabbim şefaatina nail eylesin.

Paylaş: