ÂLİM OLMANIN ANLAMI
Mustafa Yavuz YILMAZ
Aynen yaşandığı gibi aktarıyorum…
Sene 1994…
Lise 3. Sınıf öğrencisiydim. Ailemin bitmez tükenmez borçları ve maddi
sıkıntılarımız sebebiyle bunalım geçiriyordum. İçinde bulunduğumuz durumdan çıkmak için gittiğim her kapı yüzüme kapanıyor ve bir türlü çıkış yolu bulamıyordum. Duruma şahit olan bir arkadaşım bana “Adil Hoca’na söyle o yardımcı olur belki” deyince kendimce bu utanç verici durumdan ötürü “nasıl olur, insan hocasından para ister mi?” diyerek önce bu teklifi reddettim. Daha sonra başka çarem kalmadığından utana sıkıla gitmek zorunda kaldım. Giderken “Ya yok derse, ya kızarsa, ya ayıplarsa,
ya inanmazsa bana…” evhamı birer balyoz misali kafama kafama inip kalkıyordu. Her bir düşünce önümde sanki bir Çin Seddi olmuş ve ben de topal karınca misali bu setleri bir bir aşmaya çalışıyordum. Sonunda bu fikir darbelerinin altında hocamın odasına geldim. Kıpkırmızı bir surat, her hücresi ayrı titreyen bir beden ve yarısından çoğunu unuttuğum bir lisan ile:
-Hocam…!!! Ben…!!! Ailem…!!! Borç…!!!
Cümlenin sonu gelmedi. Bu acının tarifi yoktu ve o an tek ihtiyacım bir
bulut dolusu ağlamaktı ama onun da yeri değildi. Dikenli bir lokmayı çiğnemeden yutmuşçasına odadan çıkarken hocamın sadece şu sözü kalmıştı aklımda:
-Tamam oğlum.
Tamam mı? Neye tamam? Nasıl tamam?… Keşke gelmeseydim keşke ölseydim de bu duruma düşmeseydim, keşke… Keşke… O gün akşama kadar keşkeler koynumda bekleyen akrep gibi soktu da soktu beynimi, soktu da soktu.
Akşam okuldan çıkarken umutsuzluğumu bıçak gibi kesen bir ses işittim arkamdan:
-Adil Hoca seni çağırıyor.
-Beni mi? Neden?
-Evet seni. Bilmiyorum nedenini. Hemen git…
Neden çağırmış olabilirdi ki. Acaba kızacak mıydı? Acaba yok mu diyecekti… Sorular, sorular… “Of yoruldum bitsin artık ne olacaksa olsun” diyerek kalbi dörtnala koşan bir kısrak yorgunluğuyla odasının önüne kadar geldim. Çin Seddi’nin son duvarı olan kapıyı titreyerek çalıp içeri girdiğimde elinde bir tomar para ile beni karşılayan Adil Hoca’mı görünce karmaşık duygular sarmaşık gibi her yanımı sarmıştı adeta.
Heyecan… Sevinç… Utanç… Belki azıcık korku.. ve, ve, ve…
-Al oğlum bu parayı babana götür bütün borçlarını ödesin.
Bütün borçlarını mı? “Rüyaysan bit. Hayalsen git…” diyesim vardı ama
bu ne rüya ne hayaldi. Adil Hoca’m o gün ailemin borçlarını ödeyecek parayı verdiğinde en büyük sevincim para değil böyle bir insanı tanımak ve ona talebe olmaktı.
Sonrasında birkaç defa Adil Hoca’m bizatihi olayı yakından takip etmiş
ve birkaç defa ailemin kömür, kışlık gıda ve sair ihtiyaçları için yine para göndermişti. Beni her gördüğünde soruyordu:
-Babanın borçları bitti mi? İhtiyacı var mı? Başka sıkıntınız var mı?
Bu hikâyeyi bizatihi yaşayan biri olarak diyesim var ki;
Âlim olup gönüllerde taht kurmak, sadece kitabi bilgileri yüklenmekle, akademik unvanlara sahip olmakla, etkileyici nutuklar atıp kitleleri idare etmekle ya da bilmem kaç tane eser yazmakla olmuyor.
Aksine…
Gönül inşa etmekle, sorumluluğunu aldığı kimselerin hem dünyasının, hem ahiretinin dertlerini yüklenmek ve deva olmakla olunuyor.
İnsanlar arasında hiçbir tasnif yapmaksızın herkesin ihtiyaçlarına koşmakla olunuyor.
Onlara yeri geldiğinde hem ilim hem hayat öğreten bir muallim, yeri geldiğinde sırlarını paylaştığı samimi bir dost ve arkadaş, yeri geldiğinde onlara kol kanat geren, kendi öz evladından ayırt etmeyen müşfik bir baba olmakla olunuyor.
İnsanların eza ve cefalarına sabretmek, üzülmek ama asla üzmemek, dertlerini derdi bilmek, sıkıntılarına çare bulmak, yüklerini çekmek ve çekerken de bırakın “öff” demeyi, yüzünü bile ekşitmemekle olunuyor.
“Sana uyan müminlere kol kanat ger.” (Şuara Suresi 215) ayeti tam da bunu anlatıyor mu?
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık
sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile.” (Ali İmran 159) ayeti tamda bunu anlatıyor mu?
Asr-ı Saadet’te Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ashabına karşı davranışlarına baktığımızda da aynısını görmüyor muyuz?
Sonuç olarak, bugün ilim denince sadece satırlardan nakil yapmanın hedeflendiği bir zamanda, Adil Hoca’mız gibi hem ilim ve hem gönül ehli büyüklerimize ne kadar da ihtiyacımızın olduğu aşikârdır. Rabbimizden niyazımız karanlık dünyamızın kandilleri mesabesine olan hocalarımızın sayılarını arttırsın ve yerlerini doldurabilmeyi nasip eylesin.
Yorum Yap