BEDRİ HOCA…

Doğumdan ölüme kadar akıp giden ömür nehrinde, hayatınız zaman zaman özel insanlarla kesişir. Bu insanlar size değdiklerinde, onların hayatınıza kattıkları ile hayatınızda birçok değişim meydana gelir. Benim de hayatımda birçok değişime sebep olmuş, bana çok şeyler katmış olan insanlardan biridir Bedri Hoca.
Allah makamını cennet eylesin, merhum Mehmet Bedri İncetahtacı ya da Gaziantep’te bilinen adıyla Bedri Hoca ile nerde tanıştık? Ne zaman tanıştık? Nasıl tanıştık? Hatırlamıyorum, ancak bildiğim 1980’li yıllardan beri tanıdığım; şehirde tanınan, sevilen, sayılan, âlim bir şahsiyetti.
Belagat sahibi, sohbetleri dinlenen, gençler üzerinde etkili bir insandı. Evlerde haftalık sohbetler yapar, çeşitli camilerde cuma namazı kıldırır, namaz öncesi cemaate hitap ederdi.
Merhum Hoca’mız, Halep’ten Gaziantep’e göç etmiş Arap bir aileye mensuptu, evde aile bireyleri aralarında Arapça konuşurlardı, ayrıca Halep’te bir süre üniversite eğitimi de aldığı için hem konuşma, hem de okuma yazma konusunda Arapçaya hâkimdi. Arapça kitapları okuyabilmesi, okuduğu ayet ve hadisleri anlaması ve konuşma anadilinin Arapça olması onun sohbetlerine ayrı bir lezzet katıyordu.
Hem haftalık sohbetlerine, hem de cuma namazı kıldırdığı camilere ilgi çok fazlaydı. İnsanlar sohbetlerini ve vaazlarını şevkle dinler, sohbet sonrası ya da namaz çıkışı ona dini konularda sorular sorarlardı.
Haftalık sohbetler ve cuma namazlarını kıldırması dışında İslami düğünlere, özel toplantılara konuşmacı olarak, zaman zaman da ticari meseleler de anlaşmazlıklara hakem olması için davet edilirdi.
Merhum Bedri Hoca, Kolejtepe Mahallesi’nde bulunan Mahmudiye Vakfı’nda müderrislik yapıyordu, müderrisliğin dışında Petrol İşhanı’nda küçük bir bürosu vardı, orada da Arapça yeminli tercümanlık yapıyordu. Büro genellikle kapalıydı arada bir kendisini tanıyan kişilerin resmi evraklarını Arapçadan Türkçeye, Türkçeden Arapçaya tercüme ederdi. Bunun dışında merhumun başka ticari bir işi yoktu, geçim kaynağı bunlar idi.
Hem kendisi, hem babası Bahçelievler Mahallesi’nde ikamet ederlerdi; merhum babası Yahya Amca Bahçelievler’de küçük bir bakkal dükkânı işleten, dünya iyisi mülayim bir insandı. Çocukları Yahya ve Abdullah, o zamanlar çok küçüklerdi; merhum Bedri Hoca, evine ve çocuklarına çok bağlı bir aile babasıydı.
1988 yılında Milli Gençlik Vakfı’nın Gaziantep şube başkanlığına atanmıştı.Bedri Hocanın siyasetle ilk tanışması 1991 yılında yapılan milletvekilliği genel seçimlerinde Refah Partisi’nden Gaziantep milletvekilliği adaylığıyla başlamıştı.
O dönemde yakın bir dostluğumuz olmasa da bu adaylığı çevrenin ısrarı neticesinde kabul ettiğini biliyordum. İttifak yaparak girdiği bu seçimlerde Refah Partisi Gaziantep’ten milletvekili çıkartamamıştı.
Bedri Hoca daha sonra 1994 yılında bu sefer mahalli seçimlerde Şahinbey Belediye Başkanlığı için Refah Partisi’nden aday gösterilmişti. Toplumun birçok kesimine göre sahada kazanılan ancak masada kaybedilen bu seçimlerde Refah Partisi; Kahraman Emmioğlu’nun aday olduğu Büyükşehir ve merhum Bedri Hoca’nın aday olduğu Şahinbey’de kaybetmiş, Mehmet Bozgeyik Hoca’nın aday olduğu Şehitkâmil İlçesi’nde kazanmıştı. Bu seçimlerin ardından Bedri Hoca, Mahmudiye Vakfı’ndaki müderrisliğine geri dönmüştü. Fakat 1994 Mahalli Seçimleri’nin üzerinden çok zaman geçmeden siyaset yine hocanın kapısını çalmıştı.
Nitekim Bedri Hoca 1994 yılında İslami kesimde toplumun saygısını kazanmış başta merhum Abdulkadir Sökücü, merhum Abdülhamit Kocaoğlan gibi birçok kişinin ısrarı neticesinde Refah Partisi İl Başkanı olarak atandı.
O güne kadar arada bir görüşmeden ibaret olan arkadaşlık bağımız, merhumun beraber çalışalım teklifiyle artık gece gündüz mesaiye dönüşmüştü.
1994 yılı ekim ayı için kongre kararı alınmıştı ve biz gece gündüz demeden, işleri güçleri bırakmış kongre hazırlıkları yapıyorduk. Günümüzün çoğu, ya İstasyon Caddesi üzerindeki eski taş binadaki il başkanlığında, ya da partiye davet edilecek kişilerle yapılan görüşmelerle geçiyordu. Çok yorucu bir sürecin sonunda kongreyi gerçekleştirdik, oluşan yeni yönetimde ben İl Genel Sekreteri olarak görev aldım. Eski taş binanın iki idari odası vardı; birini merhum Bedri Hoca, birini de ben aldım. Ayrıca aramızda iş bölümü yaptık; bu iş bölümüne göre yarım gün Bedri Hoca, yarım gün de ben parti binasında oturup gelen giden partililerle ilgilenecektik.
Anavatan Partisi, Doğru-Yol Partisi gibi partilerin revaçta olduğu o dönemde tahmin edileceği gibi Refah Partisi’ne rağbet yoktu, dolayısıyla yönetimi de İslami hassasiyetleri ön planda olan fedakâr kardeşlerimizle oluşturmuştuk. Bu vesile ile merhum Bedri Hoca ile parti yönetimi oluştuktan sonra da çok yoğun tempolu ve sürekli koşturma ile geçen uzun bir siyaset dönemimiz oldu.
Samimi, içten, insanların bir araya geldiği şuurlu bir yönetim vardı; herkesin tek gayesi vardı, Allah’ın rızasını kazanmak. Yönetimde muhteşem bir iş birliği vardı; köy ve mahalle ekipleri görevlerini eksiksiz yapıyor, herkes büyük bir çaba ve özveriyle çalışıyordu. Yönetim Kurulu toplantıları dolu dolu geçiyor; ilçe, mahalle ve köy sorumluları o haftaya ait raporlarını büyük bir şevkle sunuyor; hatta bazen öyle uzatıyorlardı ki, zaman zaman bol kahkahalı ortamlar oluşuyordu.
Merhum Bedri Hoca, İl Başkanı olduğunda 34 yaşında idi. Bizler de çoğu yirmili yaşlardaki gençler olarak bendeniz, Suat Bozkurt, Fahrettin Yuvanç, Mehmet Korkmaz, Hayri Ünal, Hanifi Yıldız, Ahmet Doğan, Musa Yıldız, Ercan Babür, merhum Durmuş Budak, Ertan Koska Hoca, Ökkeş Gürsoy ve isimlerini şimdi hatırlayamadığım (beni bağışlasınlar) birçok kardeşimizle onun etrafında güzel bir genç ekip oluşturmuştuk.
Etkinliklerde koyu renk takım elbiselerimizle tek tip giyinmiş bir ekip gibi Bedri Hoca’nın etrafında bulunduğumuzda, Allah uzun ömürler versin Nurettin Aktaş ve Enver Bakırcı ağabeyler Hoca’ya takılır ve “Bedri Hoca, tarikatı kurmuşsun; Şeyh Bedri ve müritleri olmuşsunuz” derlerdi.
Başta Genel Başkanımız Necmettin Erbakan Hoca olmak üzere Genel Merkez’in çok disiplinli bir çalışma anlayışı vardı; bu yüzden başta İl Başkanımız Bedri Hoca olmak üzere hepimiz denk gelir de Erbakan Hoca soru sorar diye şehir hakkındaki bütün genel bilgileri sular seller gibi ezberliyorduk. Nitekim bir Gaziantep ziyaretindeki toplantıda merhum Erbakan Hoca, beni kaldırmış ve bana bir sürü soru sormuştu; bilgileri korkumuzdan ezberlediğimiz için makine gibi de cevap vermiştim. Bu sefer de soruları çok ezbere cevaplıyorsun, diye beni fırçalamıştı. Daha sonra âcizane bendeniz de bir dönem İl Başkanlığı yaptığım için Erbakan Hoca’nın tavrını anlamış; Hoca’nın, bilgilerin ezberlenerek değil de hafıza da uzun süre kalsın diye sindirilerek öğrenilmesini tercih ettiğini öğrenmiştim.
Yukarıda anlattığım gibi hem Türkiye genelinde, hem de Gaziantep’te samimi çabaların sonucunda 1995 yılının aralık ayında yapılan Genel Seçimler’de Refah Partisi büyük bir atılım yaparak birinci parti olmuştu. Tabi bu atılımda Gaziantep teşkilatı da büyük pay sahibi olmuş, dolayısıyla çalışmalarımızın karşılığı olarak biz de Gaziantep’te Bedri Hoca ile beraber üç milletvekilliği kazanarak birinci parti olmuştuk.
Merhum Bedri Hoca, dört yıllık milletvekilliği döneminde başta Erbakan Hoca olmak üzere Refah Partisi’nin bütün yöneticileri tarafından sevilen, sayılan bir şahsiyet olmuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çok önemli çalışmalara imza atmış, ayrıca meşhur Susurluk Komisyonu üyeliği ile Türkiye çapında tanınan bir isim olmuştu.
Maalesef 1999 yılı Kasım ayında sevenlerini üzüntüye boğan vefat haberini almıştık.
Bedri Hoca, Gaziantep Ulu Cami’de kılınan cenaze namazı sonrası mahşeri bir kalabalık tarafından gözyaşlarıyla uğurlanmıştı.
Allah rahmet eylesin Bedri Hoca; her şeyden önce çok nazik, güzel ahlak sahibi, yumuşak huylu bir karaktere sahipti. Asla sinirlenmez, az konuşur, tane tane konuşur ve konuşurken kelimeleri dikkatle seçerdi.
Haftalık İl Yönetim Kurulu toplantılarında zaman zaman kendisine yöneltilen nerdeyse hakarete varan eleştirilere hiç tepki vermez, sabırla dinlerdi.
İnsanları kırmamaya çok özen gösterirdi, bu konuda hep tekrar ettiği bir cümlesi vardı; “İnsan kalbi Kâbe’den daha efdâldir, çünkü Kâbe yıkılırsa tekrar yapmak kolaydır, ancak kalp kırılırsa tamiri çok zordur.” derdi.
Merhum Bedri Hoca, çok sabırlı bir insandı; partide, müderrislik yaptığı vakıfta, hatta sokakta karşılaştığı insanların sorunlarını, sorularını dakikalarca sabırla dinlerdi. Birçok insanın öfkeleneceği sorulara, sabırla cevap vermeye çalışırdı. Bedri Hoca, dedikodu yapılan ortamları sevmez, yanında bu tür muhabbetleri yapmak isteyenlere de izin vermezdi. Hoşuna gitmeyen bir sohbet olduğunda susar, kendisine bir şey sorulsa da cevap vermezdi.
Merhum Bedri Hocanın örnek alınacak bir İslami yaşantısı vardı; ibadetlerine çok dikkat ederdi. İslam’ı, hayatının odağına yerleştirme gayreti içinde idi; sohbetlerinde, vaazlarında sürekli olarak bu konuya vurgu yapar, dinleyicilerine bunu tavsiye ederdi.
Hiç unutmadığım hasletlerinden biri de anne babası ve kardeşlerine olan düşkünlüğüydü; onları sık sık ziyaret eder, hallerini hatırlarını sorar, özellikle anne ve babası ile parti çalışmaları da dâhil birçok konuda istişare eder, fikirlerini alırdı.
Bedri Hocanın öne çıkan en önemli kişisel özelliklerinin başında dakik olması gelirdi. Merhum Hoca, çok dakik biri idi; bütün görüşmelerine, toplantılarına mutlaka zamanında giderdi; hatta çoğu zaman birkaç dakika erken gider, orada toplantı saatini beklerdi; dakik olmayan insanları eleştirir, bunun bir kul hakkı olduğunu söylerdi.
Hoca; araç kullanmayı çok bilmezdi, aracı da yoktu; bir yere gideceği zaman ya davet edenler getirir götürür ya da benim gibi arkadaşları kendisine eşlik eder, beraber gider gelirdik. Hiç unutmam bir keresinde kendisini evinden alacağım; tabi hoca sözleştiği saatte mutlaka kapıya çıkar, kendisini almaya geleni kapıda beklerdi, ben de o gün sadece birkaç dakika gecikmiştim, evine yetiştiğimde Hoca’nın evden bayağı uzakta olduğunu gördüm, yanına gidip neden kapıda olmadığını sorduğumda “Sen geç kalınca, caddeye çıkıp taksi çevireyim dedim” demişti. Bu bana büyük bir ders olmuştu, bu yüzden o günden sonra hayatımda hep dakik olmaya gayret ettim ve bu önemli hasleti sadece hayatımda uygulamakla kalmayıp aynı zamanda başkalarına örnek olmaya çalıştım.
Merhum Bedri Hocanın bir diğer meziyeti de, zamanı çok iyi kullanmasıydı. Toplantılarını, görüşmelerini, konuşmalarını, hatta evine gidip gelmelerini bile mutlaka bir zamana göre planlar ve o plana göre hareket ederdi. Evine gitme saati bile olsa planladığı programın saati gelince, bulunduğu ortamdakilerden özür diler, ‘toplantım var’ der kalkar, gideceği yere planladığı saatte giderdi. Bazen normal bir programı olmadığı halde ‘toplantım var’ deyip kalktığında, hocaya takılır ‘eve geç kalmış’ derdik. Bir programa başladığında sağ koluna taktığı metal kordonlu, büyük saatini kolundan çıkarıp masaya koyar; zaman dolduğunda programı bitirir, saatini tekrar koluna takardı.
Merhum Bedri Hoca, çok iyi bir hatip idi; mikrofonik bir ses tonu vardı. Güçlü ses tonu ve hatipliği ile konuşmalarını birkaç ayet-i kerime ve hadis-i şerif ile süsleyince ortaya muhteşem bir konuşma çıkardı; dolayısıyla dinleyiciler onu büyük bir heyecanla dinler, müthiş etkilenirlerdi. Hitabet konusu açılınca aklıma geldi; Bedri Hoca’nın konuşurken çok dikkat ettiği konulardan biri de Türkçeyi çok iyi kullanmasıydı, konuşurken adeta bir Türkçe öğretmeni gibi imla kurallarına dikkat eder, cümlenin yapısının devrik olmamasına özen gösterirdi.
Çok okuyan bir insan olduğu için kelime hazinesi de zengindi; bu yüzden düzgün, akıcı, aksansız bir Türkçe kullanmakla kalmaz, konuşurken dinleyenlerine aynı zamanda günlük hayatta çok kullanılmayan bir çok kelime öğretmiş olurdu.
Bedri Hoca’nın en önemli özelliklerinden biri de yukarıda belirttiğim gibi okumaya olan merakı idi. Bedri Hoca, konu ve yazar ayırt etmeksizin çok kitap okuyan bir insandı; her hafta kitapçıları gezer, özellikle yakın tarih ve felsefe kitapları başta olmak üzere yeni çıkan kitapları alır ve hızlıca okurdu. Ben de okumayı çok seven biri olarak zaman zaman kitapçıları onunla beraber gezerdim. Raflardaki kitapları eline alır, arka kapağını hızlıca okur, bu şekilde kitap hakkında genel bir bilgi sahibi olur, sonra alıp almamaya karar verirdi. Küçük kitapları eline aldığında bitirmeden bırakmazdı, müthiş bir hafızası vardı; okuduklarını unutmaz, konuşmalarında okuduğu kitaplara mutlaka atıflar yapardı. Her ne kadar çocukluğumdan beri kitap okumayı seven biri olsam da, farklı alanlarda kitap okuma alışkanlığını ve hızlı okumayı ondan öğrendim; “Kitap okurken gırtlağınızı kullanmayın yani sesli okumaya çalışmayın, kitabı gözlerinizle okuyun, bu şekilde az yorulur ve daha çok sayfa okursunuz” derdi.
Bedri Hoca gibi bir insanı birkaç sayfaya sığdırmak tabi ki mümkün değildir ancak ben dilim döndüğünce, kendi penceremden onu anlatmaya çalıştım.
Kendisinden çok şey öğrendiğim ve hayatımda birçok değişime sebep olan Bedri Hoca için hep aynı şeyleri söylemişimdir. İyi ki yollarımız kesişmiş ve iyi ki tanımışım Bedri Hoca’yı.
Makamı cennet olsun inşallah.
Selam ve dua ile…
Nisan 2020
Gaziantep
Yorum Yap