Her şehrin bir ya da birden fazla hikâyesi vardır. Bu hikâyeler, şehrin isminin nereden geldiğinden başlar ve dilden dile anlatılır. Kimi şehrin adı onu kuran bir hükümdar ya da komutandan gelirken, kimi şehrin adı da uğruna savaşlar yapılan kadınlardan gelir. Bazı şehirlerin adı da zaman içinde ya tamamen değişmiştir ya da söylene söylene başka hâle gelmiştir. Türkiye’de Trabzon’dan Konya’ya, Edirne’den İzmir’e kadar birçok şehrimiz buna örnek olarak verilebilir. Ama bazı şehirler de vardır ki, adlarını tarihsel süreçteki değişikliğin ötesinde, tarihe mâl olan duruşlarıyla almışlardır. Daha başka bir ifade ile, o şehirlerin insanları yaşarken bu adı hak edecek duruş sergilemişlerdir.

Türk insanı olarak değil sâdece kendi toprağını, ihtiyacın ve zulmün olduğu her coğrafyaya el uzatmayı bir varlık sebebi bildiğimiz için, bunun en güzel örneklerinden birini kendi topraklarımız için göstermişizdir. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan kadim bir millet için çok da eski sayılmayacak bir geçmişte, varlık-yokluk sınavından bir daha geçmek zorunda kaldığımız yıllarda, bu sınavın destansı örneğini veren şehirlerimizden biri de Antep’tir.

Ülküsünü ve gözünü hep Batı’ya yöneltmiş ve doğu-batı ekseninde bir hareket tavrı sergilemiş olan milletimiz için Antep şehri, güney-kuzey ekseninde de var olduğunu gösteren bir konuma ve öneme sâhiptir. Türk-İslâm kültürünün inanç kaynağı olan topraklara giden yolun, Anadolu’dan çıkış noktası olan Antep, âdeta doğu-batı ve güney-kuzey eksenlerinin birleşme ve ayrılma noktasında bulunması gibi, Türk tarihindeki “varlık mı, yokluk mu?” sorusunun düğüm noktasıdır.

Tarih kitaplarımızda Antep şehrinin bin yıllık tarihi anlatılırken birçok bilgi edinebiliriz. Ama Antep hakkında benim ne tarih derslerinde ne de inkılap târihi derslerinde edinemediğim bir bilgi vardır. O da Millî Mücâdele’de tüm Anadolu tek vücut olup varlık mücadelesi vermişken, neden “Gazi” sıfatının Antep şehrine verildiğidir. Bu soruyu resmî kaynaklar, Antep halkının gösterdiği kahramanlık sebebiyle edindikleri gazilik olarak açıklayabilir. Yakın iller arasında bulunan Kahramanmaraş ve Şanlıurfa da, benzer sıfatlara lâyık görülmüştür. Ama burada üzerinde durulması gereken nokta, “gazi” sıfatıdır.

Bir Şehir Nasıl Gazi Olur?

Türk-İslâm kültürümüzdeki önemli kavramlardan biri olan gazilik, adeta şehitlikten sonra gelecek kadar değer verilen bir sıfattır. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in aynı zamanda “Gazi” olarak anılması ve ondan sonra gelen Orhan Bey’in “sultan” ya da benzer sıfatlar yerine, yine “Gazi” olarak tarihte yer bulması sıradan ve rastgele sonuçlar değildir.

Değil şehir veya kasaba, her köyden şehit çıkaran bir toplum olarak, gazâ için cephede bulunup şehitlik mertebesine ulaşamayanlara vefamızı göstererek gazilik sıfatına önem vermişiz.

Ama biz fâni insanların şehit ya da gazi olmamızın kolay açıklanan bir tarafı varken, onca şehrin arasında bir şehre “gazi” unvanı verilmesi, gazilik kültürünün anlaşılması açısından benzersiz bir öneme sâhiptir. Antep’e “gazi” unvanının, Cumhuriyet’in kurulmasından iki buçuk yıl önce verilmesi de, bu unvana lâyık olmanın, bir şehir için bir devletin kurulması kadar önemli olduğunu gösterir. Bu unvanın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Büyük Taarruz’dan çok önce verilmesi, vatan savunmasında diğer şehirlere örnek olma işlevine de sâhiptir.

Vatan savunması için yapılan mücadelenin bir bölümünde işgal bile olsa, sonuçta zafere ulaşılacağı, Antep’in taşıdığı “gazi” unvanı ile somutlaşmıştır. Ayrıca Gazi Antep, Batı cephesinde ölümüne verilen mücadelede gerekli olan Doğu cephesinin güvende olduğu hissini ve mesajını da vermektedir. Türk tarihinde birçok bozgun ve yenilginin, karşından saldıran düşman değil de arkadan saldıran düşman sebebiyle alındığını hatırladığımızda, Antep’in “gazi” olması, sâdece bir şehrin özelinde değil, mücadele verilen şehirlerdeki halk için bir güven ve emniyet kaynağı olmuştur. Antep, Fransız işgaline son vererek, Yunanlardan daha güçlü bir düşmanın yenilebileceğini göstermiş ve Millî Mücadele’nin daha sonraki zaferlerinde maya oluşturmuştur.

Gazilik Hep Yenilenir

Şahsî olarak edindiğimiz bazı sıfatların hayatımız boyunca devam etmesi gibi, Antep’in “gazi” unvanı da hâlâ tazedir ve devam etmektir. Bunun en bariz örneği, Türkiye Cumhuriyeti topraklarına sığınarak bizlere Ensar olma fırsatı veren Suriyeli misafirlerimize, ev sahipliği yapan sınır şehri olmasıdır. Suriye’deki iç savaş şartlarında yaşama imkânı bulamayanlara, önce insanlık sonra da ümmet sorumluluğu ile yaklaşan devletimizin bu tavrının hem coğrafi hem de sosyal olarak ilk sıradaki örneği Gaziantep’te gösterilmiştir. Sınırın hemen diğer tarafındaki insanlık dramına elinden gelenin fazlasıyla ve büyük maddî ve manevi fedakârlıkla karşılık veren Gaziantep halkı, dedelerinin ve ninelerinin beslendiği inanç ve iman damarından beslendiklerini göstermişlerdir. Bu topyekûn davranış, Antep’in “gazi” sıfatını katmerlendirmiş ve güçlendirmiştir.

Mehmet Akif Ersoy’un “şüheda fışkırır toprağı sıksan şüheda” dediği şehitler yurdu Anadolu’nun, eşsiz değerdeki şehri Antep, tarihte edindiği “gazilik” sıfatını sonuna kadar hak ettiği göstermiş ve hâlâ göstermektedir.

Paylaş: