Derdimiz Gaziantep olunca istikâmet edeceğimiz ‘yol’ bellidir…
Şehrimizin düşman işgalinden direnişe geçişinin 100. yılını idrak ediyoruz. Bu ve gelecek yıl sayısız anma, konferans ve etkinlikle Antep direnişini, kuşatmayı ve bu şehri Gazi’lik makamına taşıyan fedakârlıkları, kahramanlıkları yâd edeceğiz.
Karşımızda bir bayram, bir kutlama yok. Karşımızda tarihin akışını değiştirmiş bir kırılma var. Eski insanlar, önemli olayları ebced hesabıyla bir şiir yazarak tarihe not düşerlerdi. Harflere karşılık gelen sayıları toplayarak o tarih çözülürdü. Fakat bizim karşımızda belirli bir tarih de yok. Şüphesiz, işgalin başlangıç tarihinden tutun, şehit-lerimizin pek çoğunun hangi gün şehadet şerbetinden içtiğine kadar biliyoruz. Ama Gaziantep’in kahramanlığının, 11 aylık kuşatmada yaşananların, bu büyük onur müca-delesinin saat-gün-ay-yıl şeklinde belirtebildiğimiz bir vakti yok. Burada, bir şehirde olup bitenin sıradanlığından sıyrılıp “tarih oluşu” var, “tarihe geçişi” var. Acı zerdali çekirdeklerinden mamul ekmeğe şükreden, anestezisiz ameliyatlarda diri diri kesilen, ev yapımı kurşunlar ve teçhizatla işgalci Avrupa emperyalizminin en şedid orduların-dan birine, Fransız ordusuna, aylarca öz kaynaklarıyla direnen bir şehrin tarihe nasıl geçtiğini hakkıyla idrak ettiğimizi söylemeden önce bir daha düşünelim.
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzasıyla beraber Osmanlı, yani Devlet-i Aliyye resmi olarak 1. Dünya Savaşı’nda yenik sayılmıştı. Balkan Savaşları’n-dan beri cephede tarumar olmuş, zayıf düşmüş, şehit düşmüş ve pek azı sağ çıkmış olan vatan evlatları evlerine dönmüştü. Boynu bükük bir ülke, baştan sona yorgun ve mağ-lup. Mütarekeyle de bu ülkenin her yeri, vatan toprağının her karışı işgale açık hale gel-miş. Önce İngilizler, sonra Fransızlar şehrimiz Gaziantep’te hak iddia etmiş. Düşünün ki daha Milli Mücadele emekleme safhasında, düşünün ki daha ne Sakarya Muharebesi olmuş, ne İnönü Savaşları. Gaziantep’in ortaya koyduğu örneklik, sergilediği öncülüğün azametini biz bugünden geriye dönüp baktığımızda tam olarak kavrayamıyoruz.
İşte böyle bir anda, yani Anadolu Müslümanlığı, Türklüğü tasfiye edilme nokta-sındayken, destek bulunacak makam, yardım için uzanacak el kalmamışken Gaziantep kıyam etti. Sayın Gaziantepliler bu nasıl bir özdür ki 11 ay boyunca Allah’tan başka kimseye itimat etmeden bir şehir en ilkel imkânlarla en ileri düşmana direnmiştir. Bi-liyoruz ki gösterilen metanetin ve azmin şiddeti dalga dalga tüm Anadolu’da Türklüğün ve Müslümanlığın istikbalini tartışanlara ders, Anadolu halkına da Milli Mücadele için ilham olmuştur.
Antep Harbi’ni önümüzdeki iki sene boyunca idrak etmek için, bir ülkeyi yoktan var eden özünü kavrayabilmek için kendimizi vazifeli sayalım. Bu mirası, Gaziantep’i “Gazi”ler makamına taşıyan fedakârlığı mesullenelim. Özdemir Bey’in, Karayılan’ın, Şahin Bey’in, Şehit Kamil’in, sayısız ve çoğu meçhule karışmış şehidin ve kahrama-nın zamanın onlara biçtiği hükme itirazları sayesindedir ki bugün buradayız, o zaman Mehmet Akif Ersoy’un dilinden şehitlerimizin bize vedasını bir kez daha hatırlayalım:

‘‘Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl; Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!’’

Kübbiye dergisinin kapak dosyası olan ve Gaziantep’in medar-ı iftiharı Mehmet Tekerlek amca, kendi başına yaptığı yardımlarla geçmiş dönemde Fak-Fuk-Fon’un ku-ruluşuna dayanak olmuş çok önemli bir şahsiyettir. Kendisine Allah’tan sağlıklı yıllar temenni ediyorum.

GAZİANTEP BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI
Fatma ŞAHİN

Paylaş: