ÖFLEZ OĞLAN-ÇELET UŞAK
İnsan beyninin her bir köşesine gizlenmiş, saklanmış anılar vardır. Üzerinden geçen yıllar, ayrıntıları silmiş olsa da özü unutulmaz. Onlardan biri en olmadık zamanda çıkıverir ortaya; ipin ucunu yakalayınca arkası gelir; düşündükçe netleşir olaylar. Uzun yıllar sonra kavuştuğumuz dosta sarılırcasına sarılırsınız anılara.
Yaşanmış her olay güzeldir. Sonuç olumsuz olsa da onlardan çıkartılan derslerdir bizleri olgunlaştıran. Hataları tekrarlamamayı öğretir. Anımsayabildiğimiz en eski anılar, çocukluğumuzun özetidir. Anımsamak bile gülümsetir.
Uykuya dalma mücadelesi verdiğim bir gece, çocukluğumun geçtiği daracık sokağın kırık dökük taşları üzerinde arkadaşlarımla oyun oynarken buldum kendimi. Az ilerde bir araya toplanmış çocuklar bağıra çağıra “Yedi Bardak” oynuyorlardı. Oyunu “Çelet Uşak” lakabıyla anılan Hasan yönetiyordu. Bu sokakta oturanlar Hasan’ı iyi tanırlardı. Onun kaç dakika sonra hangi yaramazlığı yapıp kime zarar vereceğini, kaç evin camını kıracağını, kaç hayvanın canını acıtacağını –bilmeden- korkuyla beklerlerdi. Ele avuca sığmaz, dur durak bilmez hareketleri nedeniyle “Hasan” adı unutulmuş, “Çelet Uşak” adıyla anılır olmuştu.
Osmanların o sokağa taşındığı günlerdi. Hasan’ı pencereden izlemiş, onun enerjisine, liderliğine, özgüvenine hayran kalmıştı. Bu mahallede onunla arkadaş olursa sırtının yere gelmeyeceğini düşünmüştü. Annesi izin verince çıktı o dar sokakta oyun oynamaya. “Yedi Bardak” oynayan çocuklar bir anda oyunlarını bırakıp o büyük evin yeni kiracısının oğluna bakmaya başladılar. Onlarca göz Osman’a çevrilince Osman korkudan o kısacık boynunun daha da kısaldığını hissetti.
Evlerin gölgesinde kalmış karanlık sokağın köşesinden gür bir ses yankılandı: “ Ben gelmeden karışmayın uşağa!” Çocuklar bir anda donup kaldılar yerlerinde.
Hasan: “ Hoş geldin ‘Öflez Oğlan’. Sen kimsin?” Hasan parmağını uzatıp yeni taşındıkları evi işaret etti. Hasan başını sallayarak “hayadı geniş, ganneli, mavi çörtenli, gara daş bartışlı, boyrazlı ev mi?” diye sordu. Osman başıyla onayladı.
Çelet Uşak, Osman’a dönüp: “Hangi oyunu oynarken düştün de burnun ‘kemçik’ kaldı?” diye sordu. Osman’ın verecek cevabı yoktu. Onun burnu aile yadigârıydı, dedesinin mirasıydı. Hasan, yan yana sıralanıp kendilerini seyreden oyun arkadaşlarına dönüp “üzüm iti gibi sıralanmayın” diye bağırdı.
Osman, Hasan’ın kullandığı sözcükleri anlamasa da sıcaklığını hissedip, kendisini korumaya çalıştığını anladı. Bu tanışmadan sonra Osman mahalle takımına kabul edildi. Artık ‘Çelet Uşak’ ile ‘Öflez Oğlan’ birlikte hareket eder oldular.
Zaman içinde Osman onlar gibi konuşmaya, onlar gibi oynamaya, onlar gibi davranmaya başladı. Mahallenin bir parçası olmuştu artık.
Radyonun Anadolu’ya yayıldığı yıllardı. Zengin evlerinden radyo sesleri duyulmaya başlamıştı. Haber -ajans- okunmaya başlayınca herkes işini gücünü bırakıp radyo dinlemeye koşardı. Çelet Uşak Hasan’ın yaşlı nenesi kırık camlı odasından başını uzatır: “Bırakın bu hanek ölbesini dinlemeyi, işinize bakın” derdi. Osman’ın anılarının en renkli simasıydı Hattuç Nene.
“Deveyi hamuduyla yutmak”, “taar kimi şişmek”, “höngülüm höç oynamak” o yıllarda öğrendiği söyleyişlerdi. Bir daha da unutmadı.
Mahalleye kan kusturan Hasan’ın yıllar sonra başarılı bir iş adamı olacağını o günlerde söyleseler inanan olmazdı. Anasının teşhisi doğru çıktı, ‘ciniviz’ oğlu iş hayatında da lider oldu. Osman ile dostlukları hiç bozulmadı…
Yedi Bardak: Yedi kiremidin üst üste dizilmesi ile oluşturulan çocuk oyunu.
Höngülüm höç: Tahterevalli.
Üzüm iti gibi dizilmek: Yan yana dizilmek.
Çelet uşak: Hiperaktif çocuk.
Ciniviz: Akıllı.
Öflez: Gelişmemiş.
Ganne: Havuz.
Çörten: Oluk.
Kemçik: Basık burun.
Hanek öblesi: Radyo.
Hamut: Deve semeri.
Yorum Yap