BEDRİ İNCETAHTACI YOKLUĞU HİSSEDİLEN VARLIĞI HUZUR VEREN İNSANLARDANDI!

Bedri İncetahtacı; yokluğu hissedilen, varlığı huzur veren insanlardandı.
Verilen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışırdı. Son aylarda eğitim seminerlerinde hep birlikte olmuştuk.
Olgun, görev şuuruna sahip, feragatle çalışan bir kardeşimizdi. Fazilet davasına sadakatle bağlıydı. Partiyi yıpratmaya gayret edenlerin oyunlarına hiç gelmedi. Söylemesi gereken şeyi, söylemesi gereken yerde, nasıl söylenmesi gerekiyorsa öyle söylerdi. Hiçbir zaman medyaya malzeme olmadı.
Kendisiyle aynı düşüncede olmayan insanların bile saygısını kazanmıştı. Çünkü nefsini ön plana çıkarmaz, makam mevki peşinde koşmazdı. Kendisine verilen görevi en iyi şekilde yapmak tek hedefi olduğu için, boş şeylerle uğraşamazdı. Çok çalışır, çalışmaktan arta kalan zamanını da okumakla geçirirdi.
İman ve ihlası yüzünden okunan, güler yüzlü, tatlı dilli bir kardeşimizdi. Eşine, taziye için eşimle birlikte uğradığımızda şunları anlattı; “Son aylarda ifade etmediği sessiz bir hazırlık içindeydi. Borçlarını temizlemeye gayret ediyordu. Bir gün ‘Çok şükür borçlarımı temizledim’ dedi. Rahatlamış gibiydi. Bazı vasiyetlerde bulundu. Bunu çok tabii bir şekilde yaptığı için aklımıza başka türlü bir şey gelmiyordu. Ara sıra ‘İşlerimi tamamladım, artık hazırım’ diyordu. Kaza günü evden çıkarken kapıda durdu. Sanki kendinde değilmiş gibiydi. Bana; ‘Anneni çağırabilirsin artık’ dedi. Annem Halep’te oturuyordu ve Bedri de bir iki günlüğüne Almanya’ya gidiyordu; bu kış günü annemi çağırmamım uygun olmadığına o an hiç dikkat etmedim ama birkaç saat sonra acı haberi geldi…”
Mevlânâ Gül-Deste’de şöyle diyor;
“Gam ne kadarsa, baş gözü o kadar ağlayabilseydi gündüzleri akşamlara, geceleri de seherlere kadar ağlardı.
Gül bahçesi güz mevsiminin gelip çatacağını duysaydı gül yaprağı, ter-ü taze dala ağlardı.
Uçan kuş bu şekilde avlanacağını bilseydi; kolu kanadı dökülür, kırılırdı da ağlamaya koyulurdu.
Şu ecel sağırdır feryadı duymaz, duysaydı onun bile ağlamaktan ciğeri kan kesilirdi.
Yeni doğan çocuk, doğar doğmaz ağlamaya başlar ya; aklı olsaydı anasının karnındayken ağlamaya başlardı.
Bunca acıyı tattıktan sonra tatlı canımız, çaresini bulsaydı bulutlar gibi ağlardı.
Kendine gel, sus, kimsede can gözü yok; bir can gözü olsaydı ağlardı, ağlardı.
O gitti de mana âleminde düğünler dernekler oldu; fakat onsuz kalan şu suretler ağlamaya koyuldu.”
Allah’tan Bedri kardeşimize af ve mağfiret diliyorum. Sonsuz hazinelerinden daha fazlasını ihsan etmesi niyazında bulunuyorum.
Allah rahmet eylesin.
Yeni Dosya Dergisi
Nisan 2000
Yorum Yap