Mehmet SONERCAN

Adil Özberk Hoca Efendi’yi Gaziantep’te herkes tanır. Hocanın adı geçtiğinde herkes hakkında bir şeyler mutlaka söyler. Kendisini bir adım ileride tanıyan veya bir adım geride tanıyan vardır.

*Şerif Amca Adil Hoca’yla ilk tanıştığın günleri hatırlıyor musun?

Adil Hoca’yı ilkokuldan beri tanıyorum. İsmet Paşa Okulu’nda o da okudu biz de okuduk. Beraberdik, sınıflarımız ayrıydı ama aynı okuldaydık. Şehreküstü Mahallesi’ndendi. Adil Hoca 1934 doğumludur. Aynı yaştayız. İlkokul bittikten sonra biz dokumacılığa başladık. Esnaf olduk. Adil Hoca eğitimine devam etti. Gaziantep’te okuduktan sonra önce Suriye’ye sonra Mısır’a giderek eğitimini tamamladı.

*Eğitimi sırasında Adil Hoca’yla görüşme imkanınız oluyor muydu? İrtibatınız devam etti mi?

Evet. Eğitimini Irak’ta tamamladıktan sonra memlekete döndü. Ondan sonra görüşmeye başladık. Çok yakın arkadaştık. Benim imam nikahımı o kıydı. Hoca Efendi ilim sahibi biriydi. Sosyal hayatımızın her kısmında bulunmuştu. En yakınımızdı.

*Adil Hoca’yı bir benzetme yapmak istersek neye benzetiriz?

Okyanusa benzetirim. Okyanus ucu bucağı görülmeyen bir su. İlimde de onu okyanusa benzettim. Gaziantep’te herhangi bir grup veya hocaya bağlılığı yoktu. Temizliğe olan hassasiyeti de deniz gibiydi.

*Temizlik konusunda nasıldı?

Temizliğe çok önem verirdi. Sürekli abdestli gezerdi. Hiçbir nahoş işini görmedim. Aşağı yukarı 40 sene arkadaşlık ettik. Sofra düzenine dikkat ederdi. Herkesle hasbihal eder, kim olursa olsun herkesle konuşurdu, görüşürdü. Antep tabiri vardır, “burnu havada gezen” Adil Hoca’da asla o tavır ve davranışları göremezdiniz. Gaziantep’in her sokağına her mahallesine girmiştir.

*Bazı sevenleri hocayı bir İslam hukukçusu, bir hatip olarak tarif ediyor. Siz nasıl tarif edersiniz?

Şimdi bazı adam her şeyi bilir ama yaşayamaz. Adil Hoca hem bilen hem de
yaşayanlardandı. Derya deniz diyebileceğimiz çok yönlü bir insandı. Hoca Efendi bütün konularda konuşurdu. A harfi alfabenin ilk harfi, Z harfi ise son harfidir. Bu ikisinin arasındaki her şeyi konuşurdu. Konu konuyu açardı. Bir ayet bir hadis söyleyerek izah ederdi. Ben birinin bir soru sorup da o soruyu sonra cevaplayayım dediğini hiç duymadım. Ne sorarlarsa hepsinin cevabı hazırdı.

*Üslubu nasıldı? Yani kişiye göre mi cevap veriyordu?

Sorana göre cevap verir. Ne maksatla soruyorlarsa ona göre cevap verir. Bir
toplantıda Müftü Efendi çok ağır sorular sordu. Hoca Efendi “Beni mi deniyorsun” der gibi şöyle bir baktı. O da bilakis ben öğrenmek için soruyorum diyerek gönlünü aldı. Adil Hoca her yerde hatipliğini gösterirdi. Yani meclis, ortam ayırt etmeden sohbet ederdi. Aklında ne varsa hepsini dile getirirdi. Muhataplarını sıkmadan, usandırmadan tatlı sözlerle sohbet eder, onların kültür seviyesine göre hitap ederdi.

*Siz onunla ne kadar vakit geçiriyordunuz?

Her hafta cumartesi akşamları toplantılarımız vardı. Onun dışında Kur’an
kurslarında görüşürdük. Esnafları ziyaret eder, ziyareti esnasında mutlaka beraberinde birkaç arkadaş olurdu. Anahtarcı Sarı Mehmet, Kunduracı Abi, Necdet Kalender ile gezerdi. Hocamız ilmini irfana dönüştüren bir şahsiyetti. Dağılmak üzere olan yüzlerce ailenin bir araya gelmesine vesile olduğuna şahidiz. Boşanma davalarında karı koca ayrılmak istediğinde kendisine müracaat edilir ve mutlak müspet bir çözüm yolu bulurdu. Aileler içinde bir araya gelme imkânımız kalmadı diyenlere bile birleştirmiştir.

*Siz en çok hangi sözünden etkilendiniz? Sizde çok fazla tesir bırakan bir sözü var mı?

Şimdi bir alim söylediklerini kendi yaşarsa o dinleyenlere tesir eder. Eğer
söylediklerini yaşamıyorsa sadece sözde kalıyorsa o tesir etmez. Adil Hoca söylediklerini yaşardı. Hoca Efendi Kur’an kursu öğretmenliği yaptı, Kur’an kursu yöneticiliği yaptı. O zaman ki adıyla Hoşgör Kur’an Kursu Derneği’nin ilk kuruluşunda yer aldı. O zaman dernek başkanı Adil Hoca’ydı. Yönetim 20 kişinin altında olursa dernek kapanacak haberini alınca Hoca Efendi’ye başvurdular o da benim de içinde olduğum arkadaş grubunun bu derneğe girmesini istedi. “Hoşgör Kur’an Kursunun alt kısmı yeterli gelmiyor” dedi, Hasan Kalyoncu ve arkadaşları da bize katıldı, kursun üst katını tamamladık. Kur’an öğrenmek için gelen hiç kimseyi geri çevirmez bütün imkanlarını seferber ederdi. Sohbetlerde toplumda gördüğü eksikliklerden bahsederdi. Bir alim söylediklerini kendisi yaşarsa dinleyenlere ve topluma tesirli olur. kendisi yaşamıyorsa tesirli olmaz. Adil Hoca’mızın söyledikleri sözde kalmaz, kendisi bizzat yaşardı. sohbetlerinde toplumsal konulara değinirdi. Cuma günleri Mehmet Nuri Paşa Camisinde vaaz ederdi. Sanki doğruyu söylemek için yaratılmış bir adamdı. Yani bu kanuna aykırı imiş, bu efendime söyleyeyim bu mahkemeye verilir diye sakin olmazdı. Bir gün Gaziantep’te Jandarma Komutanı geldi. O zaman Hoca Hüseyin Paşa Camisinde vaaz ediyordu komutanın da yolu o hafta oraya düşmüş. Hocanın cuma vaazının konusu da “adalet ve idareciler” imiş. Konuşmasında her şeyi söylemiş, bu işler böyle olmaz şöyle şöyle olur diye izah etmiş. Hiç kimseyi dikkate almaz doğru neyse onu söylerdi. Hocayı takip etmesi için bir kişiyi görevlendirmişler o da 6 ay boyunca
hocanın bütün sohbetlerini dinlemiş, sonunda bizim arkadaşımız oldu. Hocaya talebe oldu. Böyle ki etkili bir vaazı vardı.

Sohbetini dinleyenler bulunduğu mekandan ayrılmak istemezlerdi. Söylediklerini yaşadığı için tesirli olurdu. Cami çok kalabalık olurdu. Hocamız çok terlerdi. Hararetli konuşurlardı, sanki duymak istediklerimizi hocamız söylüyor gibiydi. Sohbetten sonra caminin hücresinde dinlenir çay içerdi. O mekanda bile sorusu olanlara cevap verirdi. Dinleyenler üzerinde bir huzur ve sekinet olurdu.

*Hoca en çok neye, hangi haberlere sevinirdi ?

Memleketin ileri gitmesine ve vatandaşın rahat etmesine çok sevinirdi. Kendi derdini dışarıya yansıtmazdı, hep başkalarının dertleriyle dertlenirdi. Vaazlarında en çok namaz konusuna değinirdi. Daha sonra tevhid konusuna ehemmiyet gösterirdi. Namaz insanı darda koymaz. Öğrencilerle piknik yapardı, hem yer hem yedirirdi. Öğrencilerine ve bizlere Hoşgör Kur’an Kursu ve imam hatip gibi miraslar bıraktı. Irak’tan yeni gelmişti. Hiçbir yere toplantıya gitmezdi. Biz de kendisini arkadaşlarımızla yaklaşık 50 kişilik bir gruba çağırmıştık. O dönemlerde Hafız Osman Efendi vardı. Hafız Tevfik vardı. Adil Hoca gelmeden önce Gaziantep’te en çok Hafız Tevfik sabah namazından sonra sohbet yapardı. Adil Hoca geldikten sonra sohbetini dinlediler. Kimisi sabah namazı kimisi ikindi namazından sonra vaazına devam etti. Onlar kendi Cami cemaatine devam ettiler, Adil Hoca ise umuma vaaz ederdi. Boztepe Camisinde, Mehmet Akif Camisinde, Hüseyin Paşa Camisinde, Kurtuluş Camisinde, Boyacı Camisinde, Nuri Mehmet Paşa Camisinde vaaz etti.

Her cumartesiyi pazara bağlayan gece bağ evinde sohbet yapılır, yemek yenirdi. Kimseyi davet etmeye gerek yoktu. Herkes gelir dahil olurdu. Umuma açık sohbetler yapardı. Valiler, gazeteciler herkes katılırdı. Bir seferinde Alparslan Türkeş gelmişti. Yanındakilere tekrar Antep’e gelmek için “Oraya giderseniz gelirim” demiş, ortamdan olan memnuniyetini dile getirmiştir.

Bir hatırasını Salih Bayram anlatıyor. Boztepe Camisi bitmek üzereydi. Cami derneğinden arkadaşlar Adil Hoca’mızı vaaza çağıralım rica edelim gelin burada sohbet edin diyelim dediler. Cumartesi günü kendisine durum iletilince o da hayırlı iş olduğu için kabul etti ve Boztepe Camisinde vaaz etti. Hocamız “cami küçük” dedi. Ondan sonra en az 4 katı büyüklükte yapıldı. Nerede bir yarım cami varsa orada sohbet yaparlar, tamamlamasına vesile olurlardı. Ramazan ayı boyunca iftarını bile tam yapmadan camiye gelerek sohbet yaptılar, herhangi bir ücret de almadılar.
Ramazan’da camide mukabele okunurdu. Boztepe Camisinin İmamı Nafi Civan idi. O yıllarda Gaziantep valisi olan Abdülkadir Aksu da korumasız sade bir vatandaş gibi camiye gelirdi. Mukabeleyi takip ederdi.

Paylaş: